31 Ocak 2013 Perşembe

Yemeğini Arayan Tırtıl



Tırtıldan kelebeğe uzanan dönüşüm edebiyatçıların hep ilgisini çekmiştir. Tırtıl, kelebek olmadan önce kendi ilk çağını yaşar. Bu uçmayı öğrenene kadar geçireceği kendi bilgeliğine giden yolda aşacağı bir engeldir. Uçmanın vereceği özgürlük ve üstünlükten önce "sürünecek", "görecek", "öğrenecek" ve hazır olacaktır.

Tülin Kozikoğlu’nun "Yemeğini Arayan Tırtıl"ı da bu hazırlık evresini yani tırtılın öğrenme çağını ele alıyor. Uyaklı bir söyleyişle karnını doyurup gezmek isteyen sevimli tırtılcığın yolculuğunu anlatıyor. Küçük tırtıl bu gezilerinde daima merakı artıran ve yeni bir dünyayı simgeleyen yeni öğrenme alanlarının kapılarında duruyor. Bu kapıların ardında okul, oyun parkı, kütüphane ve tiyatro var. Hayata atılmak üzere olan bir tırtılın ihtiyaç duyacağı, görmek isteyeceği bu mekânlarda tırtılın başından eğlenceli maceralar geçiyor.

Burcu Musselwhite'ın neşeli çizimleriyle zenginleşen ve özenli baskısıyla dikkat çeken kitap her çocuğa rahatlıkla sorabileceğimiz "Senin kapının ardında ne var?" sorusuyla bitiyor. 

Tırtılın macerası ise Özgürlüğünü Arayan Kelebek ile devam ediyor. Redhouse Kidz'in yayımladığı dizinin diğer kitapları Kelebeğini Arayan Ayşe ve Bulutunu Arayan Su Damlası yakın zamanda okur ile buluşacak.

Ebru Akkaş

30 Ocak 2013 Çarşamba

Vikinglerin, mitolojik kahramanların-tanrıların ve devlerin olduğu fantastik bir serüven!


Hugo, Nebula ve Dünya Fantezi Edebiyat Ödülü sahibi fantezi, bilimkurgu ve çizgi roman yazarı Neil Gaiman her yaştan okur için kitap yazıyor. “Dictionary of Literary Biography”de yaşayan en iyi on post-modern yazardan biri olarak gösterilen bu çok yönlü yazarın tüm dünyada milyonlarca hayranı bulunuyor. Ülkemizde de pek çok kitabı yayımlanan Neil Gaiman’ın İngiltere’de düzenlenen Dünya Kitap Günü için yazdığı “Odd ve Ayaz Devleri” geçtiğimiz günlerde Emine Ayhan’ın çevirisiyle İthaki Yayınları’ndan çıktı.

On iki yaşındaki Odd içedönük, yalnız bir çocuktur. Viking olan babası bir deniz seferinde ölmüştür. Bu kaybın hemen ardından Odd babasının baltasını alıp ormana gider ve deneyimsiz olmasına karşın bir ağaç kesmeye kalkar. Ancak ağaç ayağının üstüne düşer ve kemikleri tuzla buz olur. Böylece bacağı sakat kalır.

Başına gelen talihsizliklere rağmen Odd’un yüzünden gülümseme eksik olmaz. Bu durum ve düşüncelerini kendine saklayan Odd’un aklından neler geçtiğini bilmemek köylülerin sinirine dokunur.

Mart ayıyla birlikte karlar erir, dünya yeniden canlanır. Ancak o yıl kara kış bitmek bilmez ve bu, insanları huzursuz eder. Bu arada Odd’un annesi yeniden evlenmiştir. Yeni ailesiyle çok vakit geçirmeyen Odd, köydeki huzursuzluğun da artmasıyla ormandaki kulübeye gitmeye karar verir. Kulübe “sanki hâlâ babasının kokusuyla” doludur. Üstelik orada kimse ona sakat ya da aptal diyemez, itip kakamaz.

Odd burada bir tilki, bir ayı ve bir kartalla karşılaşır. Hiç de göründükleri gibi olmayan bu hayvanlar aslında Asgard’da yaşayan yüce tanrılar Odin, Thor ve Loki’dir. Loki, bir “bakire” kılığına giren Ayaz Devi tarafından kandırılmış ve Thor’un sihirli çekici Ayaz Devi’nin eline geçmiştir. Bu üç tanrıyı hayvana dönüştüren Ayaz Devi onları Asgard’dan sürmüştür. Kış da bu nedenle bitmek bilmez çünkü ayaz devleri kışı çok sever. Tanrıların başına gelenleri dinleyen Odd gülümseyerek Asgard’a doğru yola çıkacaklarını söyler. Onları kurtaracak bir planı vardır.   

“Odd ve Ayaz Devleri”nde yazar, başka kitaplarında olduğu gibi mitolojik kahramanlar ve mitolojik ögeler kullanmış. Benim gibi mitoloji sevenler için keyifle okunacak bir kitap.

Tülin Sadıkoğlu



29 Ocak 2013 Salı

Bilinçli Tüketiyorum



Soğuk savaş dönemi çocuklarının kâbusu atom bombasıydı; ya savaş çıkarsa ve bombalar atılırsa... Dönem değişip devletler arasındaki gerginlikler bittince yeni nesil çocukların kâbusları da değişti. Yeni öcü çevre kirliliği ve bunun sonucunda yaşanan doğal afetler oldu.
Bu değişiklik çocuk edebiyatında da yansımasını buldu. Son yıllarda işlenen konuların başında küresel ısınma, çevre kirliliği gelmeye başladı. Caretta Çocuk tarafından yayımlanan Bilinçli Tüketiyorum kitabı da bu konulara eğiliyor.

Isabelle Nicolazzi'nin kaleme aldığı kitap, tüketimin sözlük anlamıyla başlıyor ve konuyu günlük hayattan örneklerle ele alıyor. Yaşamak için tüketmenin kaçınılmaz olduğunu vurgulayan kitap tüketmek için yaşamaya dönen bu anlayışın evrelerini de aktarıyor. Endüstriyel devrimin, insanoğlu üzerinde yaptığı değişikliğin üzerinde duruluyor.

Tüketim bütçe arasındaki ilişki ise gelir, gider, tasarruf gibi temel kavramlarla aktarılıyor. Ailenin ihtiyacının karşılamak için bir ay boyunca satın alınması gereken ürünlerin listelenmesini isteyen yönergelerle çocukların bilinç düzeyi artırılmaya çalışılıyor. Kaynakların tüketilmesi, çevre kirliliği, sosyal adaletsizlik, atık yönetimi gibi bilinçli tüketici olmak yolunda dikkat edilmesi gereken hususlar usta bir dil ile aktarılıyor.

Gülay Oktar'ın çevirdiği Bilinçli Tüketiyorum sadece çocuklara değil tüketim çılgınlığına kapılmış yetişkinlere de rehberlik edebilecek bir kitap.

Ebru Akkaş

28 Ocak 2013 Pazartesi

“Görsel hikâye anlatıcısı” Shaun Tan’dan sıra dışı bir kitap…

Depresyon, endişe, tedirginlik ve benzeri duygular yetişkinlere, “büyüklere” ait duygular mıdır? Küçük bir kız kötü bir sabaha uyanıp o günü kötü geçirmez mi hiç?

Astrid Lindgren Anma Ödülü (ALMA) ve Hugo Ödülü sahibi Avustralyalı yazar ve çizer Shaun Tan, alışılmış resimli öykü kitaplarından çok farklı olan “Kızıl Ağaç”ta yine alışılmışın dışında bir “durumu”, öyküye eşlik eden ve her biri ayrı bir duygu dünyasını yansıtan, ayrıntılarla dolu resimlerle aktarıyor. Duygular ne kadar “karanlık” olursa olsun her birinin içinde “canlı ve parlak” bir kırmızı yaprak gizli.

“Bazen gün doğar ve hiç umut getirmez beraberinde. Ve gitgide kötüleşir her şey. Bir kasvet çöker üstüne.”

Küçük kız yataktan henüz kalkmamıştır, ama o gün pek de güzel bir gün değildir. Odasını siyah yapraklar doldurmaya başlar. Dışarı çıkar, ama durum düzelmez, kötüleşir. Kimse onu anlamaz, yalnızdır, “dünya sağır bir makinedir artık”. Bu karanlık, umutsuz gün başladığı gibi bitecektir sanki. Ama öyle olmaz. Her umutsuzluğun içinde, bazen görülmesi zor da olsa, küçücük kırmızı bir yaprak vardır hep. Küçük kız eve döndüğünde onu karşısında bulur.

“Ama işte! Birdenbire karşına çıkıverir, canlı ve parlak, sessizce beklemektedir seni, tam da hayal ettiğin gibi.”

Bu resimli öykü kitabı için yaş sınırı yok, bana kalırsa.

Shaun Tan adeta, “bazı günler hiç umut yokmuş gibi hisseden büyükler ve küçükler, hiç dert etmeyin, her ne olursa olsun üstesinden geleceksiniz,” diyor. Bu olağanüstü kitap Seda Ersavcı’nın çevirisiyle İthaki Yayınları’ndan çıktı.

Tülin Sadıkoğlu


25 Ocak 2013 Cuma

Kurdu Kurtaran Kuzu



Güçlü her zaman güçsüzü yok eder. Büyüklerimizin dediği gibi sürüden ayrılanı kurt kapar. Bu zamana kadar dinlediğimiz hikâyelerdeki kuzunun makus talihi bize bunu öğretti.

Karlı bir günde aç biilaç bir kurt karşısında ahırı görünce kendini güzel bir lokantadan içeri girer gibi hisseder. Kuzu, kurdu görünce tüm samimiyeti ve saflığı ile ona yulaf, ekmek ve samanlarından istediği kadar yiyebileceğini söyler ama kurdun niyeti kuzuyu mideye indirmektir.

Kuzunun arıza çıkaracağını hisseden kurt onu ahırda uzaklaştırırsa amacına ulaşacağını düşünür. Onu kızakla kayma vaadi ile kandırır. Yola çıkarlar. Göle yaklaştıklarında kuzu, yine tüm saflığı ile kurdun balık yiyebileceğini söyler. Balık avlamak üzere delik açmaya çalışırken kurt, buz gibi suya düşer. Kurdun hayatını kurtarır minik kuzu.

Maritgen Matter'in kaleme aldığı kitabı Münire Turan Türkçeleştirmiş. Jan Jutte'nin resimleri ise metin kadar dikkat çekici. Kurdu Kurtaran Kuzu'yu Nesin Yayınevi'nin Çocuk Cenneti Kitaplığı'nda yer alıyor.

Ebru Akkaş

24 Ocak 2013 Perşembe

Benim Minik Kırmızı Balığım

Bir gün “babacık” eve bir armağanla gelir. Küçük kırmızı bir balıktır bu. Hemen küçük bir kavanoza koyarlar bu küçük kırmızı balığı. Adı da Minik olur. Ertesi gün Minik’in kuyruğunun kavanozun dışına taştığını fark ederler. Böylece onu daha büyük bir kavanoza koyarlar. Ama ertesi sabah bu kavanozun da küçük kaldığını görürler. Evdeki en büyük kavanozu denerler bu kez de. Ama Minik yine sığmaz. Küvete koyarlar… Ertesi gün daha da büyüyen Minik’i evin önündeki yüzme havuzuna koymaktan başka çare kalmaz. Sonunda havuz da dar gelmeye başlayınca Babacık, Minik’i denize götürmeye karar verir. Eve arkası su dolu bir kamyonla gelir ve Minik’i buraya yerleştirirler. Herkes Minik’ten ayrılacağı için üzgündür, ama Minik artık, ancak denizde rahat edebilecektir. Epey yol aldıktan sonra denize ulaşırlar. Ayrılma vakti gelmiştir. Evdeki kavanozlara, küvete, havuza sığmayan Minik denizde yine de küçücüktür. Artık istediği kadar büyüyebilecektir. 
 
Ferit Avcı’nın yazıp resimlediği “Benim Minik Kırmızı Balığım”ın yanı sıra yine kendisinin yazıp resimlediği “Kırmızı Fili Gördünüz mü?” başlıklı bir resimli öykü kitabı daha bulunuyor.  Çocuk dergilerinde çizer ve yönetici olarak da görev yapan Ferit Avcı çocuk kitapları resimlemeye devam ediyor. Hem resimlerini hem öykülerini sevenler için güzel bir de haberimiz var: Ferit Avcı’nın yeni kitapları yolda…

Tülin Sadıkoğlu



23 Ocak 2013 Çarşamba

Ottoline ve Sarı Kedi


Chris Riddell'ın yazıp çizdiği Ottoline Dizisi, çizgileri, sayfa tasarımı ve içeriği ile oldukça dikkat çekici.

Ottoline'nın anne babası sürekli seyahatte olduğu için Ottoline günlerini bakıcıdan öte arkadaşı olan Bay Munroe ile geçiriyor. Karabiberliği andıran binadaki daireleri, Ottoline'nın koleksiyoner anne ve babasının dünyanın dört tarafından getirdiği eşyalarla dolu.

Bay Munroe, yağmurdan ve saçlarının taranmasından pek hoşlanmıyor. Ottoline ise çamurlu suları sıçratmayı ve sıkıntılı olduğu zamanlarda saç taramayı seviyor.

Gündelik hayatları devam ederken sokakta gördükleri kayıp ilanları ile gazetedeki haberler dikkatlerini çekiyor. Ottoline bu haberler ile ilanlar arasında bir ilişki olduğunu düşünüyor ve yanılmıyor. Bay Munroe'nun saçlarını tararken bir çete ile karşı karşıya olduğunu anlıyor. Ottoline bu olayı Bay Munroe yardımıyla çözmek için hemen kollarını sıvıyor.

Murat Mehmet İnceayan'ın çevirdiği dizinin 3 kitabı İş Bankası Kültür Yayınları'nca yayımlandı: Ottoline ve Sarı Kedi, Ottoline Okula Gidiyor ve Ottoline Denizde.

Dizinin birçok ödülü bulunuyor.

Ebru Akkaş

22 Ocak 2013 Salı

Babam Çalılığa Dönüşünce


Bir çocuğun gözlerinden “birileri ile ötekiler” arasındaki savaşın acımasızlığı, anlamsızlığı…

Toda’nın babası çalılığa dönüşmeden önce pastacılık yapmaktadır. Nefis mi nefis kokan bir mesleği olan babası her gün yirmi çeşit kremalı pasta ve üç çeşit turta pişirir. Ancak güneyde birileri ile ötekiler arasında çatışma çıkınca babası gitmek zorunda kalır. Babası birilerini ötekilere karşı savunacaktır; üstelik ötekiler arasında arkadaşları da vardır. Düşmandan korunmak için babası “kamufle olmak” yani “çalılığa dönüşmek” zorundadır.

Annesi yıllar önce başka bir ülkeye gitmiştir. O yüzden babası Toda’yı babaannesine emanet eder. Ancak onların yaşadığı yerde de durum tehlikeli bir hal alır. Babaannesi Toda’yı savaşın olmadığı komşu ülkede yaşayan annesinin yanına göndermeye karar verir. Toda tek başına bir otobüs yolculuğu yapacak, savaşın etkilediği pek çok insanla karşılaşacak, sınırı geçmek üzereyken birlikte olduğu insanları kaybedecek ve sonunda sınırı geçtiğinde ise yine tek başına kalacaktır. Annesinin adresini yolda kaybetmiştir, ama bu koskoca yerde annesini bulmanın da bir yolunu bulacaktır Toda.

Uluslararası pek çok ödülün sahibi Hollandalı yazar Joke van Leeuwen’in yazdığı Burak Sengir’in Türkçeye çevirdiği “Babam Çalılığa DönüşünceHayy Kitap tarafından yayımlandı. Leeuwen’in, Toda’nın masum çocuk gözlerinden aktardığı olaylar her ne kadar nahif bir anlatımla verilse de savaşın acımasızlığı satırlar arasından yoğun bir şekilde hissediliyor.

“Bu dünyayı bir türlü anlayamıyordum,” diyen Toda’ya katılmamak elde değil.

Tülin Sadıkoğlu

21 Ocak 2013 Pazartesi

Eyvah, Okula Geç Kaldım!


Okula geç gidildiyse mutlaka bir nedeni vardır; yoksa bu geç kalmak sayılmaz. Ödev yapmayınca da illa ki bir nedeni vardır; elektrikler kesilmiştir ya da ödev yapılmıştır ama defter evde unutulmuştur.

Genelde evi okula yakın olan geç gelir. Kural budur aslında. Eyvah, Okula Geç Kaldım!'ın küçük kahramanı Lucie de vaktinde okula gitmeyi başaramayanlardan... 

Lucie, okul yolunda hep bir engelle karşılaşıyor, başına gerçekten de inanılmaz şeyler geliyor. Öğretmeni Bayan Agathe Weißbret ise Lucie'nin mazeretlerini gerçekçi bulmuyor; onları uydurduğunu düşünüyor. 

Robert Greisbeck'in yazdığı, Karsten Teich'in resimlediği kitapta on yedi geç kalma hikâyesi yer alıyor. Bu hikayelerden birini okurken Lucie'nin doğruyu söylemediği hissine kapılıyor insan ama bir diğerinde gerçekleri aktardığından emin oluyor. Lucie'nin gerekçeleri kulağa oldukça sağlam geliyor. Peki, tersi de mümkün olabilir mi?

Tuvana Gülcan'ın çevirdiği kitap İletişim Yayınları'nca yayımlandı.

Ebru Akkaş

18 Ocak 2013 Cuma

Gizli Kapı


Burcu Ünsal’ın yazdığı, Mavibulut Yayıncılık’ın yayımladığı “Gizli Kapı”, Keloğlan’ın, padişahların ve vezirlerin, Nasrettin Hoca’nın, çiçek insanların, tepegözlerin bulunduğu fantastik bir dünyada heyecan verici bir serüven arayan okurların severek okuyacakları bir kitap.

On üç yaşındaki Ahmet ve kardeşi Ufuk, küçük bir şehirde oturan babaannelerini ziyaret etmeye pek istekli değildirler. Evden, daha doğrusu bilgisayarlarından ayrılmak istemezler. Ancak anneleri onları ikna etmeyi başarır.

Kardeşiyle pek anlaşamayan Ahmet etrafı keşfetmek için dışarı çıktığında karşı dairelerinde oturan Özge’yle karşılaşır. Özge ve ablası, anneleri öldükten sonra babalarının yanına taşınmışlardır. Ahmet, yalnız olmaktan pek de rahatsızmış gibi görünmeyen Özge’yle arkadaşlık kurmayı denemez.

Ahmet etrafta dolaşırken tesadüfen mahallenin daha önce hiç görmediği bir kısmına gelir. Ahşap bir köşk görür ve içine girmeye karar verir. En ufak darbeyle çökecekmiş gibi görünen evin içinde dolaşırken daha önce rüyasında gördüğü yeşil kaftanlı adamı fark eder. Şaşıran Ahmet onu evin oturma odasına kadar takip eder. Odaya girdiğinde kimseyi göremez. Pencereden dışarı çıkmış olabileceğini düşünüp mor perdeleri çeker. Karşısına yine rüyasında gördüğü bir kapı çıkar. Kapının tokmağını çevirir ve ileriye doğru bir adım atar. Kendini bir kilerde bulur. Burası Yolgeçen Hanı’nın kileridir ve karşılaştığı ilk kişi de Keloğlan’dır. Ahmet’in girdiği kapı Çakılbaşı adında bir yere açılmaktadır. O günden sonra Ahmet her fırsatta bu kapıdan diğer tarafa geçer.

Ahşap köşke gittiği bir gece başka birinin daha orada olduğunu fark eder. Bu Özge’dir ve gece yarısı evden gizlice çıkıp nereye gittiğini merak ettiği için onu takip etmiştir. Birlikte kapıdan geçerler ve Keloğlan’ın başının dertte olduğunu görürler.

Keloğlan bir falcının yanında çalışmaya başlamıştır. Ahmet’e de daha önce bakla falı bakan bu falcı aynı zamanda iksirler hazırlamaktadır. Bir gün, vezire yaptığı “ışınlanma iksiri” ile Keloğlan’a yaptığı kellik iksiri karışır. Keloğlan iksiri geri vermek istemez, çünkü bununla âşık olduğu padişahın kızı Cankız’ın yanına gidebilecektir. İksiri Keloğlan için saklamak üzere Ahmet alır, ancak kardeşi yanlışlıkla iksiri içince ortadan kaybolur. Ahmet ve Özge hemen Çakılbaşı’na dönerler ve her şeyi Keloğlan’a anlatırlar. Öncelikle iksirin nasıl çalıştığını öğrenmeleri gerekmektedir. Akşar’da yaşayan Nasrettin Hoca’ya giderler. Nasrettin Hoca’dan bu iksirin hazırlanmasının yedi yıl sürdüğünü, içerken kimi ya da nereyi düşünürse kişinin oraya ışınlandığını öğrenirler. Ahmet’in kardeşini bulması için önce iksiri içerken ne düşündüğünü bulması gerekmektedir. Geceyi orada geçirirler. Ertesi gün civar köylerden gelen biri padişahın elma bahçelerinde gözlerinin önüne iki cam parçası takmış birinin yakalandığını anlatır. Ahmet hemen yakalanan kişinin Ufuk olduğunu anlar. Ancak ortada büyük bir sorun vardır. Padişah altı gün sonra yakalanan kişinin kafasını uçurtacaktır. Ufuk’u bulmaları için altı günleri vardır. Bu arada Vezir de peşlerindedir.

Tülin Sadıkoğlu

17 Ocak 2013 Perşembe

Kirpi ile Kestane


Resim, heykel ve seramik çalışmaları yapan çok yönlü, kedi düşkünü Feridun Oral’ın en çok çocuk kitapları yazarı ve ressamı kimliğini seviyorum. Çocukların çocukluğunu unutmayan çizgileri, samimi ve duru anlatımı, kendi yazdığını çizme şansına sahip olması sanırım onu farklı kılıyor.

Feridun Oral'ın Kirpi ile Kestane kitabı 1992 yılında 5. Barselona Çocuk Kitapları İllüstrasyon Sergisi’ne; 1993 yılında Uluslararası Bratislava İllüstrasyon Bienali’ne seçildi. İlk baskısı 1992 yılında İsviçre’de yapılan ‘Kirpi ile Kestane’nin Türkçesi 1998 yılında yayımlandı.

Güzel bir günde kestane ağacının altında uyuyan Küçük Kirpi’nin sırtına bir şey düşer. Küçük Kirpi ne olduğunu anlayamaz. Bir ses duyar; ama sesin sahibini göremez. Sonra sırtında bir kestane tanesi olduğunu fark eder. Dikenleri dolaştığı için birbirlerinden ayrılamazlar. Kendilerine yardım edecek birini bulmak için ufak bir yolculuğa çıkarlar.

Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan Kirpi ile Kestane kentte büyüyüp hiç kestane ağacı ve kestanelerin dikenli kabuklarını görmemiş çocuklar için çok şaşırtıcı bir kitap.

Ebru Akkaş


16 Ocak 2013 Çarşamba

Göknil Genç’in yazdığı “Değirmenci ile Baykuş”a Vaqar Aqaei’nin muhteşem resimleri eşlik ediyor.


Masmavi sularla çevrili küçük bir adanın arkasındaki değirmende bir değirmenci yaşarmış. Değirmenci, öğüttüğü unları adanın diğer tarafındaki fırına satarmış. Yapayalnızmış ama hayatından memnunmuş. Yine de denizdeki fenere özlemle bakar, hayaller kurarmış. Belki kendisi yalnızken fener denize arkadaşlık ettiği için… Çünkü adanın diğer tarafında deniz bomboşmuş. Özellikle gece olup da fenerin ışığı belirince kendisi de yanında bir ışık istermiş.

Havalar soğumuş, kış gelmiş. Isınmak için odun almaya gittiğinde bir çift sarı ışıkla karşılaşmış değirmenci. Bu, kanadı yaralı bir baykuşun gözleriymiş. Değirmenci kış boyunca baykuşa bakmış, onu iyileştirmiş. Baykuş da ona arkadaşlık etmiş. Havalar düzelince baykuşun ayrılma zamanı gelmiş… Değirmenci baykuşla birlikte bulduğu bu ışığı bir daha ne zaman görecek dersiniz?

Göknil Genç’in yazdığı Vaqar Aqaei’nin resimlediği “Değirmenci ile Baykuş” Can Çocuk Yayınları’nın okul öncesi dizisinden çıktı.

Yazarın masalsı, ritmik bir dille aktardığı öyküye Vaqar Aqaei’nin muhteşem resimleri eşlik ediyor.   

Tülin Sadıkoğlu

   

15 Ocak 2013 Salı

Nam-ı diğer Bahadır


Belçikalı illüstratör Carl Cneut'ün resimlediği, Geert De Kockere'in kaleme aldığı Bahadır (Willy) fiziksel farklılıklar üzerinde yazılmış bir okul öncesi kitabı.

Berat Uycan'ın Türkçeleştirdiği ve uyarladığı kitap, yelken kulaklı, iskele babası bacaklı, hortumlu, kısa kuyruklu bir fili anlatıyor.

Tüm bu fiziksel özelliklerinin yanı sıra Bahadır çok sosyal bir fil. Her yere davet ediliyor ve farklı uzuvlarıyla her yerde de işe yarıyor. Mesela okula gitmek istemeyen bir çocuğu ya da  yolda kalmış arabayı itebiliyor.

Fiziksel kusurların alay konusu olamayacağını tatlı bir dille anlatan kitap ayrıca görsel bir şölen de sunuyor.

Cneut'ün kendine has çizimleri çocukların görsel zevkini geliştirecek özelliklere sahip.

Sarıgaga Yayınları'ndan çıkan kitabın tek kusuru -yeni baskısında düzeltilebilecek- birkaç yazım hatası. Ama bu bile Türk çocuklarını Cneut tanıştırdıkları için bu seferlik mazur görülebilir.

Ebru Akkaş

14 Ocak 2013 Pazartesi

Olağanüstü bir yazardan olağanüstü bir kitap: MATİLDA


Olağanüstü bir yazardan olağanüstü bir kitap: MATİLDA

Tartışmasız en iyi çocuk kitabı yazarlarından biri olan Roald Dahl’ın yazdığı, Quentin Blake’in resimlediği “MatildaCan Çocuk Yayınları tarafından yayımlanmış, 1996 yılında da filme çekilmişti.

Sıra dışı ve çok zeki bir çocuk olan Matilda’nın babası elden düşme otomobil alım-satımıyla uğraşır, annesi ise haftanın beş günü bingo oynar. Ondan beş yaş büyük erkek kardeşi gayet normal bir çocuktur. Ne annesi ne de babası kızlarıyla ilgilenmez. Tek yaptıkları televizyon izlemektir. Üstelik babası dürüst biri değildir; işinde hilelere başvurur. Onların “iyi, sevecen, anlayışlı, dürüst ve zeki insanlar olmasını” çok ister Matilda ama ne yazık ki bu mümkün değildir. O yüzden kendisine her kötü davrandıklarında onları cezalandırmaya karar verir: Babasının şapkasına yapıştırıcı sürer; saç toniğine annesinin sarı saç boyasını koyarak gurur duyduğu siyah saçlarının sarı olmasını sağlar; herkesi oturma odasında bir hayalet olduğuna inandırır…
<!--[if !supportLineBreakNewLine]-->
<!--[endif]-->
Matilda bir buçuk yaşındayken kusursuz konuşmaya başlamış, üç yaşına geldiğinde kendi kendine okumayı öğrenmiştir. Dört yaşına geldiğinde ise kitapların peşine düşer. Ancak evde yalnızca yemek tariflerinin olduğu bir kitap vardır. Baştan sona okur bu kitabı, hatta tüm yemek tariflerini ezberler. Daha ilginç bir şeyler okumak istediğini düşünen Matilda babasından kitap ister, ama babası evde güzel bir televizyonları olduğunu ve bununla yetinmesi gerektiğini söyler. Babası onu reddedince Matilda annesinin bingo oynamak için evden çıkmasını bekler ve tek başına köy kitaplığının yolunu tutar. O günden sonra her gün kitaplığa gider. Çocuk kitaplarını bitiren Matilda büyüklerin okuduğu kitaplara geçer. “Kitaplar onu yeni dünyalara götürür ve heyecan dolu hayatlar yaşamış şaşırtıcı insanlarla tanıştırır.”
<!--[if !supportLineBreakNewLine]-->
<!--[endif]-->
İlgisiz anne babası Matilda’yı okula normalden biraz daha geç gönderir. Matilda’nın okuldaki öğretmeni Bayan Honey ılımlı, sakin, her çocuğun hayranlığını kazanabilen biridir. Bayan Honey, Matilda’yı görür görmez onun özel bir çocuk olduğunu anlar ve ona yardım etmek ister. Ancak “bir komando eri gibi kocaman adımlarla ve kollarını sallayarak marş marş” yürüyen ve “öğrencileri olduğu gibi öğretmenleri de korkutan dev bir terör makinesi, korkunç despot bir canavar” olan Bayan Truncbhull aynı fikirde değildir. Ailesi Matilda’nın bir “baş belası” olduğunu söylemektedir ve o da buna katılmaktadır. Herkes Bayan Trunchbull’dan korkar. Ama bir gün Matilda özel güçleri olduğunu keşfedince Bayan Trunchbull’u alt edebileceklerini fark eder. Böylelikle hem arkadaşlarına hem de öğretmeni Bayan Honey’e yardım etmiş olacaktır.

Tülin Sadıkoğlu

11 Ocak 2013 Cuma

Kedi ile Şeytan


Dünya edebiyatının önemli isimlerinden İrlandalı yazar James Joyce'un torunu için yazdığı Kedi ile Şeytan ortaya çıktığında tüm dünyada olduğu gibi bizde de büyük bir heyecan yarattı.

Celâl Üster'in çevirdiği  Kedi ile Şeytan geçen yıl mayıs ayında İletişim Yayınları tarafından ülkemizde yayımlandı. 

Loire nehri kıyısındaki Beaugency kasabasının bir köprüsü yoktur. Köprü yapabilecek ya da yaptırabilecek paraları olmadığı için Beaugency halkı karşı kıyıya geçmek için sandala binmek zorundadır. Şeytan gazetede bu haberi okuyunca soluğu Beaugency belediye başkanının yanında alır. Köprüyü bedelsiz yapacağını, karşılığında köprüden geçen ilk kişinin kendinin olacağını söyler. Başkan bu teklifi kabul eder.
Beaugency halkı o sabah sevinçle köprüye koşar ama diğer tarafta Şeytan'ı görünce kimse karşıya geçemez. Ta ki kolunun altına sıkıştırdığı kedi ve bir kova su ile belediye başkanı köprünün başına gelinceye kadar.

Geral Rose'un resimlediği Kedi ile Şeytan, çocukları James Joyce ile tanıştırmanın güzel bir yolu.

Ebru Akkaş

10 Ocak 2013 Perşembe

Küçük Korsan Hazine Peşinde

Çocuk edebiyatının en saygın uluslararası ödüllerinden Hans Christian Andersen Ödülü’nün ve Astrid Lindgren Ödülü’nün sahibi Avusturyalı yazar Christine Nöstlinger, ülkesinin en sevilen çocuk kitapları yazarı. Nöstlinger’in, yüz altmışın üzerindeki eseri pek çok dile çevrildi, çevriliyor. Ülkemizde de kitapları çocuklar tarafından sevilerek okunuyor.
 
Daha çok anti-otoriter yaklaşımıyla anılıyor olsa da Nöstlinger’in en önemli özelliği gerçek hayatı yazıyor olması. Kitapları, “hâlihazırda hissettiğiniz, ama kelimelere dökemediğiniz” duyguları, düşünceleri, olayları aktarıyor. Bunlar “sizi güldürüyor ya da ağlatıyor; içinde yaşadığınız dünyayı tanımanıza yardım ediyor”. Yazar, içinde yaşadığı toplumu ve bu topluma ait sorunları “en uç noktalara iterek ve bunları hem çocuklar hem de yetişkinler için eğlenceli hale getirerek” ustalıkla “karikatürize ediyor”. Bunu, bir yetişkin olarak durduğu yerden çocuk bakışını asla kaybetmeden yapıyor.  

Nöstlinger’in “Küçük Korsan Hazine Peşinde” adlı resimli öykü kitabı bir süre önce Günışığı Kitaplığı tarafından Mine Kazmaoğlu çevirisiyle yayımlandı. Bu kitap, yine aynı yayınevinden çıkan “Küçük Korsan İşbaşında”nın devamı niteliğinde.

Küçük Korsan Leo, babasıyla birlikte ilk kitapta da sözü edilen kayıp hazineyi aramaktadır. Babası dümeni kullanıp yelkenleri açarken, Leo da yemek pişirir, temizlik yapar. Günün birinde “bir posta martısı gagasından aşağıya bir kart bırakır”. Kart, korsan kaptanlar genel kurul toplantısını haber vermektedir. Leo çok sevinir, ama babasının keyfi kaçmıştır. Ertesi gün fena halde obur olan babası çok az yemek yiyince Leo iyice endişelenir. Sonunda babasının başka bir korsan olan Tahtabacak’la gelecek toplantıya kadar hazineyi bulacağına dair gemisi üzerine bahse girdiğini öğrenir. Bunun üzerine Leo babasının durumunu annesine ve eskiden çok korkulan bir korsan olan büyükannesine anlatır. Üçü birlikte yardım etmek için kolları sıvarlar.   
 
Tülin Sadıkoğlu

9 Ocak 2013 Çarşamba

Koyun Russell

Kurbağapoposu Çayırı'nda yaşayan sevimli mi sevimli Koyun Russell gün bitip  uyku vakti gelince herkes gibi yattı. Yattı ama bir türlü uyuyamadı.

Uykuya dalmak için her şeyi denedi. Pijamasını çıkardı, tekrar giydi. Yastığını, yatağını değiştirdi. Olmadı bir türlü uyuyamadı. Sonra birden aklına bir şeyler saymayı denedi. Ayaklarını saydı, olmadı. Bir, iki, üç, dört diye yıldızları saymaya başladı ama yine uykuya dalamadı. Sonunda aklına harika bir fikir geldi.

"Buldum," diye bağırdı. "Koyunları sayacağım!"

Robb Scotton'ın yazıp resimlediği Koyun Russell'ı Türkçeye Senem Onan çevirmiş. Mandolin Yayınları, Russell'in bir diğer macerası Koyun Russell ve Kayıp Hazine'yi de yayımladı.

Koyun Russell, hem görselleri hem de hikâyesi ile tam da kuzucuklara göre bir uykudan önce kitabı.

Ebru Akkaş

8 Ocak 2013 Salı

Frej Apartmanı'nın Esrarı

Hayal ile gerçek arasında büyülü bir dünya: Nazlı Eray’dan “Frej Apartmanı’nın Esrarı”
 
Beşinci sınıf öğrencisi Nazlı, üstü mermer oymalı, gri taştan yapılmış muhteşem bir bina olan Frej Apartmanı’nın karşısındaki Saadet Apartmanı’nda yaşar. Frej Apartmanı’nın en üst katında binanın kendisi kadar ilgi çeken Madam Anjel oturmaktadır. Rüya gibi bir kadın olan Madam Anjel, Arjantin tangolarının ve şuh kahkahaların duyulduğu partiler verir.

Bir gece uyanan ve pencereden bu ışıl ışıl apartmanı izleyen Nazlı, lapa lapa yağan karla aydınlanmış sokakta arkadaşı Osman’ı görür. Madam Anjel ona bir davetiye göndermiştir ve davetiye iki kişiliktir. İlkokula giden bir çocuğu davet etmesi Nazlı’yı şaşırtsa da Osman’ın birlikte gitme teklifini kabul eder. Kapıyı bir uşak açar. Burası, şık hanımlar ve beylerin bulunduğu, vişneçürüğü kadife perdeler, tüller ve gümüş şamdanlarla kaplı görkemli bir salonun olduğu bir evdir. Onları siyah tül tuvaletiyle Madam Anjel karşılar ve bir sihirbaz gösterisi olacağını söyler. Gördüklerine inanamayan Osman ve Nazlı bir rüyanın içinde olduklarını düşünürler. Sihirbaz Feretti, gösteri sırasında Osman’ı yanına çağırır ve onu boş bir sandığın içine sokar. Nazlı arkadaşının çıkmasını beklerken karşısında başka bir sınıf arkadaşını bulur. Osman ortalarda yoktur. Büyülü serüven de böylece başlar.

İyilik perisi Mihri, Peri Dünyası, dehliz, kurukafa, vampir, mum alevine âşık olan pervane, Pamuk Prenses ve cüceler, Madam Anjel’in evinin salonunda, bir masanın üstünde, krem şantiden yapılmış evinde yaşayan Kukuman Kadın… Osman’ı ararken Nazlı’nın karşısına başka kimler ve neler çıkacak dersiniz?

Nazlı Eray, dünyaya, insanlara, olaylara, yerlere, eşyalara ve kentlere bambaşka bir gözle bakıyor ve bunları kendine has, sıra dışı üslubuyla aktarıyor. Yazarın gözlerinden baktığınızda sıradan görünen her şeyin bir öyküsü olabileceğini fark ediyorsunuz ve o zaman dünya keşfedilecek onlarca şeyle dolu bir yer haline geliyor. Ayrıntılarla zenginleşen, gerçekle hayalin iç içe girdiği, incelikli ve naif anlatılarıyla Nazlı Eray genç okurlar tarafından da çok okunuyor, seviliyor.

Doğan Egmont tarafından yayımlanan, Nazlı Eray’ın yazdığı, Gökçe Akgül’ün resimlediği, “Frej Apartmanı’nın Esrarı” Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği’nin Yılın Çocuk Kitapları 2009 seçiminde “Yılın En İyi Çocuk Romanı” seçilmişti.
 
Tülin Sadıkoğlu 

6 Ocak 2013 Pazar

Aç Tırtıl


Çocuk kitapları yazarı ve illüstratörü Eric Carle'nin Aç Tırtıl'ı, Kafka'nın Dönüşüm'ünden sonra yazılmış en güzel metamorfoz hikâyesi.

Yaprağın üzerindeki küçük bir yumurtadan çıkan kahramanımız tırtıl o kadar açtı ki önüne ne çıksa yiyebilirdi. Şansına haftanın her günü birbirinden farklı sayıda ve çeşitte yiyecekler çıktı karşısına; ama tırtılımız bir türlü doymak bilmedi.

Her gün bir öncekinden daha fazla şeyi yedi bitirdi.  Hatta işi o kadar abarttı ki hafta sonuna doğru neredeyse mide fesadı geçirecekti. Tombul bir tırtıl olma yolunda ilerlerken kozasına çekildi ve kozasından çıktığında dönüşümünü tamamlamıştı.

Aç Tırtıl yayımlandığı 1969 yılından beri tüm dünyada 33 milyon kopyadan fazla satıldı ve 50 dile çevrildi. Fatih Erdoğan'ın Türkçeleştirdiği kitap Mavibulut Yayıncılık tarafından hem resimli kitap hem de pop-up olarak yayımlandı.

Ebru Akkaş

4 Ocak 2013 Cuma

Cecü'nün Yer Cüceleri

"Uygarlığınızın çok ilginç yönleri olabilir
ama onu buraya getirirseniz bizim artık kırlarımız,
ağaçlarımız, ırmaklarımız olmayacak
ve kendimizi kötü hissedeceğiz.
Bizi keşfetmekten vazgeçebilir misiniz acaba?”
Cecü’nün Yer Cüceleri

 İtalyan yazar, göstergebilimci, filozof ve edebiyat eleştirmeni Umberto Eco ülkemizde ve dünyada daha çok büyükler için yazdığı romanlarıyla tanınıyor. Ancak bu çok önemli düşünür ve yazar çocuklar için de öyküler yazdı. Yapı Kredi Yayınları’nın yayımladığı, üç öyküden oluşan “Cecü’nün Yer Cüceleri”ni Eugenio Carmi resimlemiş, Türkçe’ye ise Eren Yücesan Cendey çevirmiş.

“Bomba ve General” başlıklı ilk öykü savaş çıkarmak isteyen bir general ve neden olacakları zararı düşünüp buna üzülen atomlarla ilgili. Atom bombasının içine konmuş atomlar sonunda generale isyan ederler ve bir gece sessiz adımlarla bombaların içinden çıkıp bodruma saklanırlar. General savaş ilan edip de bombaları yağdırmaya başladığında halk dehşete kapılır ama bombalar patlamaz, kimse de zarar görmez.

“Üç Kozmonot” başlıklı ikinci öyküde Amerikalı, Rus ve Çinli üç astronotun Mars’a yolculukları anlatılıyor. Bu üç astronot birbirlerini anlamadıkları için farklı olduklarını zanneder. Ancak temel duygular söz konusu olunca birbirlerine benzediklerini anlarlar. Altı elli, baştan aşağı yeşil Marslı’yla karşılaştıklarında ise kendilerinden çok farklı olan bu “korkunç canavara” karşı birleşirler. Ama bu “canavar” onlardan o kadar da farklı değildir…

“Cecü’nün Yer Cüceleri” başlıklı öykü ise keşfedeceği, uygarlığını götüreceği bir yer arayan İmparator’un “Samanyolu Kâşifi (kısaca SK)” adındaki adamını görevlendirmesiyle başlıyor. Sonunda bir gezegen bulur SK. Burada, Cecü denen yer cüceleri yaşamaktadır. Onlara, gezegenlerine uygarlık getirmek istediğini söyler ve uygarlığın nasıl bir şey olduğunu Dünya’dan örnekler göstererek anlatır. Cecü yer cüceleri gördüklerinin ardından SK’nın Dünya’sına gidip orayı güzelleştirmeyi önerirler.

Tülin Sadıkoğlu


3 Ocak 2013 Perşembe

Çocuk - "Düşleri ben kurarım"


Sürekli çocuk kitaplarını okuyunca insan her okuduğunu da beğenmez oluyor zamanla. Tüm bu okumalar içinde heyecan duyacağı bir kitabı okumaksa insanı çok mutlu ediyor. Tekrar tekrar okuma isteği yanında çevresindeki herkes de bu kitabı okusun istiyor.

Roberto Puimini'nin Mandolin Yayınları etiketi ile yayımlanan "Çocuk" adlı kitabı 2011 yılında okuduğum, çevremdekilere okumasını tavsiye ettiğim en güzel çocuk kitabıydı. Zühre İlkgelen'in akıcı bir dille Türkçeleştirdiği, Cecco Mariniello'nun resimlediği kitabın konusu ise şöyle:

Malatya'da yaşayan Sakumat adındaki nakkaşın methini duyan Ganuan Ağa, vereceği işin ve karşılığının büyük olacağını söyleyerek onu ikna etmeye çalışsa da Sakumat teklifi kabul etmeye yanaşmaz.

Ganuan Ağa o kadar üsteler ki Sakumat, yapacağı işin daha önce yaptıklarından farklı olacağını anlayıp yola çıkar. Vardığı yerde onu güzel bir konak karşılar. Ağanın oğlu Madurer ile saklambaç oynayarak tanışır Sakumat. Bu çocuğun değil açık havada ışık alan bir odada bile oturmasına imkân vermeyen nadir bir hastalığı vardır. Dünyayı kitaplardan tanıyan Madurer'in odasını resimlerle donatmak için işe koyulurlar. 


Biraz bekledikten sonra Sakumat sordu:
"Düşlerinde gördüklerini mi çizmemi istersin Madurer?"
Çocuk yeniden sustu, sonra gülümsedi ve:
"Hayır dünyayı çizelim. Düşleri ben kurarım," dedi.

Roberto Puimini ile tanışmamış olanlar için güzel bir başlangıç Çocuk.

Ebru Akkaş

2 Ocak 2013 Çarşamba

Masal İçinde Masal

“Kim demiş her öykünün yalnızca bir sonu olur, diye? Neden üç, hatta daha fazla olmasın?”
 

İtalyan yazar Gianni Rodari’nin, Can Çocuk Yayınları’nın yayımladığı ve Yelda Gürlek’in çevirdiği “Masal İçinde Masal” adlı kitabında yirmi öykü bulunuyor. Bu yaratıcı, alışılmadık, gerçeküstü öykülerin her birine yazar üç ayrı son öneriyor. Kitabın sonunda ise tercih ettiği “son”ları veriyor. Hatta öyküleri okuyan çocuklara, istedikleri “son”u kendilerinin yazmasını öneriyor. Yazarın diğer eserleri gibi son derece özgün öykülerden oluşan “Masal İçinde Masal” başlıklı kitabı, yaratıcılığı teşvik etmenin, hatta “kışkırtmanın” yanı sıra hayal gücünün sınırlarını da genişletiyor.

Yaş grubu 8+ olarak belirlenmiş. Kitabı farklı ve yaratıcı tarzıyla İtalyan illüstratör Anna Laura Cantone resimlemiş.

Hans Christian Andersen ödülü sahibi yazar, gazeteci, öğretmen Gianni Rodari (1920, Omegna-1980, Roma) yalnızca İtalya’da değil pek çok ülkede çocuklar tarafından çok seviliyor, okunuyor. Bu önemli yazarın çocuk edebiyatına katkısı yazdığı öyküler, şiirler ve romanlarla sınırlı değil. Öykü oluşturma ve yazma sanatıyla ilgili bir başvuru kaynağı haline gelen “Düş Kurma Kuramları” adlı kitabı günümüzde de yaratıcı yazın açısından önemli bir yere sahiptir. Rodari, öğretmenlerin, çocuk kitapları yazarlarının ve anne babaların halen yararlandıkları “daha sonra ne oldu” ve “ne olurdu, eğer…” ile fantastik ikili gibi tekniklerin de öncüsüdür.

Tülin Sadıkoğlu