Ali “şehir yavrusu” bir köyde yaşar. Köyde yaşayanların geçim kaynağı balıkçılıktır. Ali’nin babası da balıkçıdır ve “Mavilim” adında bir tekneye sahiptir. Köye sonradan gelmiş olan ve hakkında türlü türlü hikâyeler anlatılan “Kuşçu” adında biri vardır. Uydurukçu Seyfi’nin anlattığına göre Kuşçu bir sabah içinde bir sıkıntıyla uyandığında evle beraber içindeki tüm eşyanın üzerine üzerine geldiğini görür. Kendini dışarı atar. Bu kez de insanlarıyla, türlü türlü taşıt aracıyla, binalarıyla, egzoz dumanıyla, koşuşturmacasıyla, tüketim çılgınlığıyla tüm kent Kuşçu’yu boğacak gibi olur. “Dört bir yanını sarmış” bu kentten kurtulamayacağını düşünmeye başlamışken bir kuş görür. “Ama nasıl bir kuş? Bildiğin kuşların hiçbirine benzemeyen… Sanki dünyada bilinen bilinmeyen ne kadar renk varsa, bir araya gelip bunun gövdesine bezenmiş. Bir renk cümbüşü…” Uydurukçu Seyfi’nin anlattığı hikâyeye göre Kuşçu, işte bu kuşun rehberliğinde Saklıköy’e kadar gelmiştir.
Saklıköy’dekiler Kuşçu’nun kuşlarla konuşabildiğine inanırlar. Ali ve arkadaşı Ömer, tam da bu nedenle, İstanbul’da bir sokağın kaybolduğunu duyduklarında Kuşçu’ya giderler. “Nerede bir şey olsa, önce kuşlar öğrenir,” diye düşünürler ve duydukları bu olayın doğru olup olmadığını sormak isterler. Ancak Kuşçu’nun kafası başka bir yerdedir, Keltepe’de olanlar onu düşündürür. “Şehir geliyor,” der endişeyle. Çocuklar şaşırır, “şehrin kalkıp gelmesi”nin ne demek olduğunu, şehir gelirse ne olacağını bilemezler.
Ne olacağını anlatıyor Öztopçu: Şehir var olurken çevresindeki bağları, bahçeleri, koruları, ormanları yutuyor, akarsuları ve gölleri kurutuyor, gökyüzünü karartıyor, denizi çürütüyor. “Çünkü neden? Çünkü dur diyen yok.” Karşı çıkanlar var elbette, ama yeterli değil.
Öyküleriyle tanıdığımız Kadri Öztopçu’nun, insanın doğaya neler yaptığını gösteren, hatırlatan “Saklıköy’ün Kuşçusu” adlı ilk gençlik romanı Günışığı Kitaplığı’ndan yayımlandı. Kitaptaki resimler usta karikatürcü Tan Oral’a ait.
Tülin Sadıkoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder