Yiğit, dedesini ve babasını yedi yaşındayken bir tren
kazasında kaybeder. Aile daha sonra memleketteki “kocaman eski evi” satıp
İstanbul’da, bir kenar mahalledeki küçücük bir eve taşınır. Kız kardeşi Elif,
annesi ve babaannesiyle birlikte yaşayan Yiğit yalnızca babasını ve dedesini
değil her şeyini kaybetmiş gibidir. Ancak zaman geçtikçe yaşadığı yeri ve buradaki insanları sevmeye başlar. “Yoksullukta eşit” olduğunu düşündüğü bu insanlar
arasında yine de şanslı olduğuna inanır çünkü arkadaşı Mehmet gibi çalışmak
zorunda değildir en azından.
Yiğit, şimdiki evlerini sevmesine sever ama “ev” denince
aklında doğup büyüdüğü üç katlı, eski ev canlanır. Bir de sırlarla dolu “o
konak”… Yiğit kendini bu terk edilmiş konakta “kayıp yurdunda, yuvasında,
geçmişinde” hisseder. Belki de eski yaşamına duyduğu özlemin bir yansımasıdır
bu.
O gün lapa lapa yağan kar nedeniyle okullar tatil
edilmiştir. Böylece arkadaşı Mehmet’le birlikte kendini dışarı atan Yiğit, sabah
gördüğü ve içinde dedesinin olduğu rüyanın da etkisiyle “sırlarla dolu o konağa”
gitmek ister. “Sanki boynuna görünmez bir ip bağlanmış, onu o konağa çekip”
durmaktadır. Mehmet itiraz eder, karla kaplı konağa o gün gitmek
istemez. Ancak sonunda razı olur. Konağa girdiklerinde merdiven
başında oturmakta olan bir kedi görmek onları şaşırtır. Kedi sanki onları bekliyor
gibidir, çünkü merdiven başına varır varmaz çocukları bir odanın aralık
kapısına doğru yönlendirir. Tedirgin olan Yiğit ve Mehmet kapıyı açıp da yerde
yatan bir adam gördüklerinde ne yapacaklarını bilemezler. Ailelerinden habersiz
buraya geldikleri için Yiğit’in içinden hemen oradan kaçmak gelse de polise
gitmeye karar verirler. Bu olaydan sonra Yiğit’in, ailesinin, hatta
mahallelinin hayatları çok değişecektir. Hayat türlü türlü acılar, zorluklar, mutsuzluklar
getiriyor ama bunun yanı sıra güzel sürprizler de gerçekleşebiliyor. Yiğit’in
dediği gibi “bildik hayatları kesintiye uğrayanlar bir daha eskisi gibi
olmuyorlar” belki ama “mutluluğun başka başka şekillerini öğreniyorlar”.
“Sırlarla Dolu Konak”ta on üç yaşındaki Yiğit’in çocukluktan
ergenliğe geçerken yaşadığı büyüme sancılarını ve kayıplarının yol açtığı özlemlerle
nasıl başa çıktığını okumanın yanı sıra büyük kentlerde yaşamanın bir bedeli
olarak insanların giderek yalnızlaştığı, çocukların eve kapatıldığı günümüzde
mahalle arkadaşlığını, aşklarını, iyiliğin ve paylaşmanın mümkün olduğu pek de
eskilerde kalmayan o zamanları da hatırlıyoruz. Tam da bu nedenlerle kitabı
okuyup bitirdiğinizde yüzünüzde bir gülümseme, içinizde bir sıcaklık kalıyor.
Hem yetişkinler hem de çocuklar için kitaplar yazan çevirmen,
editör, yazar Filiz Özdem’in “Sırlarla Dolu Konak” adlı ilkgençlik
romanı Yapı Kredi Yayınları’ndan
çıktı.
Tülin Sadıkoğlu
çok güzel olmuş teşekkürler ama biraz kısa hikayenin devamı yok o yüzden 10 üzerinden 6 veriyorum.saolun
YanıtlaSilTeşekkür ederim çok güzel olmuş ama son kısım eksik kalmış o yüzden 10 üzerinden 8
YanıtlaSil