31 Mayıs 2013 Cuma

80 Günde Devriâlem

İlk baskısını yüz kırk yıl önce yapan 80 Günde Devriâlem, Jules Verne’ün ustalıkla kaleme aldığı kitaplarından biri olmakla beraber sonunu bildiğimiz halde defalarca okumaktan vazgeçemediğimiz bir kitap.

Münzevi bir hayat süren düzenli, dakik ve de centilmen Phileas Fogg iskambil oynarken sosyalleştiği Reform Kulübü’nde arkadaşları ile sohbet ederken dünyanın eskisi kadar büyük bir yer olmadığını söylemesi ile başlayan konuşma bir iddiaya dönüşür. Fogg, bu tezini kanıtlamak üzere yola çıkmaya karar verir. Bankadaki tüm parasını bu bahse yatıracak kadar kendine güvenir. Aynı zaman da bu davranışı bazılarının birkaç gün önce gerçekleşen banka soygunu ile ilgili ondan şüphelenmesine neden olur.
 
Vakit kaybetmeye hiç niyeti olmayan Fogg, yeni uşağı Passepartout’ya hemen toparlanması söyler ve 2 Ekim’de yolculukları başlar. 21 Aralık akşamına kadar kat edecekleri uzun bir yol vardır önlerinde.  Yolculukları yedi aşamada tamamlanacaktır. İlk aşamada tren ve gemi ile Londra'dan Süveyş'e ulaşan ikilinin peşine onlardan şüphelen işgüzar müfettiş Fix düşer. Müfettiş Süveyş'ten Bombay'a kadar vapur ile yapılan yolculukta Fogg ve Passepartout’nun peşinden ayrılmaz. Fogg ve Passepartout, Bombay'dan Kalküta'ya gitmek üzere yollarına devam ederler. Demiryolu bitene kadar trenle daha sonra fil sırtında ulaşırlar bir sonraki duraklarına. Yolculukları sırasında vakitlerini sadece taşıtlarda geçirmedikleri için kendilerini beklenmedik maceraların içinde bulurlar. Böyle bir heyecanı takiben hayatını kurtardıkları Aouda da onlara eşlik eder. Kalküta'dan Hong Kong'a; Hong Kong'dan Yokohama'ya gemi ile ulaşırlar. Yokohama'dan San Fransisko'ya gemi ile ulaşmaya çalışırken yolculuklarının en uzun ayağını gerçekleştirirler. San Fransisko'dan New York'a varmaları kışın getirdiği engellerle zorlu geçer. New York'tan Liverpool’a tekne ile meşakkatli bir yolculuk sonrasında ulaşırlar ama işgüzar müfettişin müdahaleleri ile maceraları kesintiye uğrar. Umutları tükenir halde Liverpool’dan Londra'ya trenle yolculuklarını tamamlarlar.
Jule Verne her çocuğun en az bir kitabını okuması gereken bir yazar.

Ebru Akkaş

30 Mayıs 2013 Perşembe

Üç Soru

İyi bir insan olmak isteyen Nikolay bunu nasıl yapacağını her zaman bilemez. Üç önemli, felsefi sorusu vardır: “Neyi ne zaman yapmak uygundur?”, “En önemli kişi kimdir?”, “Yapılacak doğru şey hangisidir?” Bu üç soruya yanıt bulabilirse nasıl davranması gerektiğini her zaman bileceğine inanır.

Nikolay’ın arkadaşları balıkçıl Sonya, maymun Gogol ve köpek Puşkin bu sorulara çeşitli yanıtlar verirler. Ancak yanıtları kendi ihtiyaçlarına uygundur. Nikolay uzun uzun düşündükten sonra bilge kaplumbağa Leo’ya danışmaya karar verir.

Yaşlı kaplumbağa Leo’yu bahçesini kazarken bulan Nikolay ona sorularını hemen sorar. Ancak Leo gülümsemekle yetinir ve bahçesini kazmaya devam eder. Ona yardım etmeyi teklif eden Nikolay tüm bahçeyi kazar. Kazmayı bitirir bitirmez sert bir rüzgârla birlikte yağmur yağmaya başlar. Kaplumbağayla kulübeye doğru giderlerken çığlıklar duyarlar. Çığlıkların geldiği yere doğru koşan Nikolay devrilen ağaç nedeniyle bacağı yaralanan bir pandayla karşılaşır. Onu da alıp Leo’nun kulübesine giderler. Kendine gelen pandanın ilk sorduğu yavrusunun nerede olduğudur. Bunun üzerine Nikolay hemen dışarı fırlar, yağan yağmura rağmen yavruyu aramaya başlar ve sonunda da bulur, annesine getirir. Yaptıklarından memnundur Nikolay, ama sorularına hâlâ yanıt bulamamış olmanın sıkıntısını yaşar. Kaplumbağa Leo’ya göre ise oğlanın soruları yanıtlanmıştır.

Zen konusunda çalışmalar da yapan Amerikalı yazar ve illüstratör Jon J. Muth’un, büyük Rus yazar Tolstoy’un aynı adlı öyküsünden yola çıkarak yazdığı ve resimlediği, Pınar Savaş’ın Türkçeye çevirdiği “Üç Soru” başlıklı resimli öykü kitabı Butik Yayıncılık’tan yayımlanıyor.


Tülin Sadıkoğlu

29 Mayıs 2013 Çarşamba

İncik Tom'un Sırrı

Mahallede 17 numaralı dükkânda iş yapan hiçbir esnaf tutunamaz. Buraya bir saatçi mi açıldı; ayarladığı saatler bir sorun olur mutlaka. Bir terzi mi kiraladı burayı; aldığı ölçülerde mutlaka bir hata vardır. Derken bu dükkâna İncik Tom ve karısı gelir. Şarküteri dükkânı açacaklardır. Hazırlıklarını tamamlayınca tüm mahalle sakinlerini davet ederler açılışa. Herkese hazırladıkları ürünleri ikram ederler. Açılıştan karşı kaldırımdaki kasap Asarkeser Al dışında herkes memnun ayrılır. Zaten o da açılışa katılmamış, karşı kaldırımda söylenip durmuştur.

Alışverişlerini İncik Tom'dan yapmaya başlar mahalleli. Sanılanın aksine bu dükkandaki uğursuzluğu kırıp başarılı olmaya başlamışlardır. İşler iyi gidince onlarla ilgili bir dedikodu yayılmaya başlar. Mahalleli bir iş çevirdiğini düşünür bu çiftin. İncik ailesinin bir sırrı var elbet ama sanılanın aksine büyü ve kötülükle hiç mi hiç ilgileri yoktur.

Kitap insanı şaşırtan hoş bir şekilde bitiyor. En iyisi sihri bozmamak için bunu okuyanlara bırakmak.

Kitapta yer alan illüstrasyonlar zaman zaman sayfa çok kalabalıkmış izlenimi verse de çok başarılı.

İncik Tom'un Sırrı, Fulvia Degl'innocenti ve Roberto Lauciello ortak çalışması. Nesin Yayınevin etiketi ile yayımlanan kitabı Ceylan Özçapkın Türkçeleştirmiş.

Ebru Akkaş

28 Mayıs 2013 Salı

İyi Geceler, Julia

Julia, kendisi gibi hasta olan diğer çocuklarla birlikte hastanede kalmaktadır. Ancak onun daha özel bir durumu vardır: Doktorlar odasından çıkmasına izin vermemektedir. Büyükbabası, yeni ikiz kardeşleriyle ilgilenmesi gereken annesi, babası sürekli olarak Julia’yla ilgilenir. En çok büyükbabasının yanında olması onu mutlu eder. Her ne kadar hasta olduğunu, tedavi için orada bulunduğunu bilse de büyükbabasının küçük oyunları Julia’yı “saatlerin geçmek bilmediği bu sıkıntılı yerde” eğlendirir. Bir de hemşireler vardır elbette…

Bir gün Julia odada kimse olmadığı halde bir ses duyar. Sesin bir hastane yastığına ait olduğu anlaşılır ve yastığın adı da Pofuduk’tur. Bu tanışmanın ardından hastane yastığı Pofuduk, Julia’ya orada kaldığı sürece arkadaşlık eder. Julia’nın rüyalarında bir arada olmanın yanı sıra birlikte ufak bir-iki macera yaşarlar.

Julia, birkaç hafta önce hastanenin bekleme salonunda Bruno adında bir çocukla karşılaşmıştır. Bruno’nun saçları aldığı ilaçlar nedeniyle dökülmüştür ve ilk gördüğünde bu yaşta bir çocuğun saçsız olması onu çok şaşırtmıştır. Kısa süre sonra bunu unutan Julia ve Bruno arkadaş olurlar. Yetişkinlere anlatamayacağı yastık Pofuduk’u şimdi ona anlatabilmeyi istemektedir, ama Bruno kendisini iyi hissetmediği için odasından çıkmamaktadır. Bunun üzerine Julia ve Pofuduk, Julia’nın rüyasındayken Bruno’yu ziyaret etmek üzere plan yaparlar. Odanın nerede olduğunu bulmak için Bruno’nun çizdiği ve ona yolladığı hastane planından yararlanırlar. Julia ve Pofuduk, Bruno’nun odasına gidebilecekler mi? Çok yorgun olan ve artık odasından hiç çıkamayan Bruno’yu neler beklemektedir?

İspanyol yazar Carles Sala i Vila’nın yazdığı, Roger Simó’nun resimlediği ve Havva Mutlu’nun dilimize çevirdiği “İyi Geceler, Julia” kısa bir süre önce Can Çocuk Yayınları’ndan çıktı. Yazar ele aldığı bu son derece zor, dokunaklı konuyu nahif ve olabildiğince olumlu bir dille aktarıyor. Hayatın içinde karşılaşılan zorluklarla mücadele etme şeklinin, yaşanan kayıplara bakışın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha fark etmemizi sağlıyor.

Tülin Sadıkoğlu

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Asıl Hırsız

Asıl Hırsız, yazıp ve resimlediği daha sonra sinemaya uyarlanan Shrek ile tanınan William Steig'in 1973 yılında yayımlamış olduğu bir kitap. Metin ve resimler, yine Newbery Medal, Newbery Honor gibi ödüllerinin sahibi yazarın elinden çıkma.

Gawain, Krallık Hazine Dairesi'nin başmuhafızı. Sevilen Kral Basil'e hayır diyemediği için kabul etmişti bu görevi. Bu onu önemli bir kaz mevkiine getirmişti ama işi canını sıkıyordu. Anahtarı sadece kendinde ve kralda olan hazine dairesini günde en az bir kere açıp kontrol etmek de görevlerinden biriydi. Her şey yolunda giderken bir gün sayım sırasında bir şeylerin eksildiğini fark etti. Bunun sonucu denetim ve vardiyaları artırdı ama bu hazine dairesindeki kayıpları engelleyemedi. Başbakan kedi Adrian düz mantıkla yürütüp Gwain'i suçlu ilan etti. Fare Derek'in ise bu konuda bildiği bir şeyler vardı ama mahkeme sürecinde bunları kendine saklamayı tercih etti.

Kitap mağdur, suçlu ve bu ikilinin bir araya geldiği bölümden oluşuyor. Asıl Hırsız, ahlakçı değil ama ahlaklı olmanın ne demek olduğu üzerine güzel ve merak uyandırıcı bir yapıt.

İş Bankası Kültür Yayınları'ndan Selahattin Özpalabıyıklar çevirisi ile yayımlandı.

Ebru Akkaş

24 Mayıs 2013 Cuma

Acaba

Norveçli yazar Jostein Gaarder, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de “Sofi’nin Dünyası” adlı kitabıyla tanındı. Kitap, on beş yaşındaki Sofi’nin posta kutusunda önce “Kimsin”, sonra “Dünya nasıl meydana geldi?” sorularının yazılı olduğu iki mektup bulmasıyla başlıyor. Sofi bu sorulardan yola çıkarak felsefe tarihine bir yolculuk yapıyor. Gaarder’in, Pan Yayıncılık’tan çıkan “Acaba” adlı kitabı da benzer bir soruyla başlıyor: “Dünya nereden geldi?”. Ancak bu kez filozoflar ve felsefi yolculuklar yerine yalnızca sorular var.

Ülkemizde son zamanlarda art arda çocuklar için felsefe kitapları yayımlanmaya başlandı. İster felsefeyle ilgilenin ister ilgilenmeyin yalnızca çocuklar değil büyükler de kendilerine zaman zaman felsefenin temel sorularını sorar. İnsanın yaşamla, kendisiyle, dünyayla kurduğu ilişkinin gereğidir bu. Yetişkinlere oranla daha çok merak duygusuna sahip olan çocuklar, ayrıca, nesnel algılamaya da daha yatkındırlar. Çocuklar için Felsefe hareketinin kurucusu olan Mathew Lipman çocukları bu nedenle “doğal filozoflar” olarak adlandırıyor. Buradan yola çıktığımızda aslında bu tür kitapların ülkemizde önemli bir boşluğu doldurduğunu söyleyebiliriz.

Jostein Gaarder’in “Acaba”sında yanıtlar yok, yalnızca sorular var. Ancak bu sorular yukarıda da değindiğim gibi yaşama, insana, dünyaya ve felsefeye dair en temel sorular. Bunlar üzerinde düşünmeye başlayan çocuklar hem kendilerini hem yaşadıkları dünyayı anlamaya başlamanın yanı sıra “ felsefi düşünme yöntemine” de bir giriş yapmış oluyorlar.

Soruları görsel olarak destekleyen, en az onlar kadar okuru düşünmeye iten resimler Akın Düzakın’a ait. 8-12 yaş grubundaki çocuklar için önerilen kitabı Türkçeye Ayfer Erbaydar çevirdi.

Tülin Sadıkoğlu




23 Mayıs 2013 Perşembe

Yamuk Okuldan Yumuk Hikâyeler


Yamuk Okul’un öğrenci ve öğretmenlerinin hikâyelerinden oluşan bir kitap Yamuk Okuldan Yumuk Hikâyeler

Yan yana otuz sınıflık bir okul olması gerekirken yaşanan bir yanlışlık sonucu otuz katlı bir binada eğitim görüyor öğrenciler. Kitaba konu olan öğretmen ve öğrencilerse otuzuncu kattaki dersliği kullanıyorlar.

Hikâyeleri okumaya başladığımızda konuşup yaramazlık yaptıkları için çocukları elmaya çeviren bir öğretmenle karşılaşıyoruz. Hak ettiği sonu bulan bu öğretmenden sonra yeni bir öğretmen geliyor sınıfa. Onun da pek normal olduğunu söylemek mümkün olmasa da en azından öğretmen öğrenci ilişkisi kurabiliyor çocuklarla.

Doğru cevabı bilip yanlış yöntemle ilerleyen öğrenciler gibi her biri ayrı bir özelliğe sahip, şahsına münhasır çocuklardan oluşuyor bu sınıf. Ceza olarak eve erken öğretmenlerin olduğu bir okulda okuyanların başka şekilde olmasını beklememek gerek…

Louis Sachar’ın yazdığı, Adam McCauley’in resimlediği Yamuk Okuldan Yumuk Hikâyeler, farklılıklar ve hatta gariplikler üzerine güzel bir kitap. Kitap İletişim Yayınları’nca Mercan Yurdakuler Uluengin çevirisi ile yayımlandı.

Ebru Akkaş

21 Mayıs 2013 Salı

Uçamayan Kuş Baykuş


Kuş nasıl uçamaz arkadaşım? Kuş deyince ne geliyor aklına? Uçmak. Uçamayan kuş sana inandırıcı geliyor mu?

Ali Can, yağmurlu ve soğuk bir günde, annesinin itirazlarına rağmen, kendisi gibi “deli midir nedir huylu bir arkadaşı” olan Ömer’e gitmek üzere evden çıkar. Planı Ömer’i de alıp “o da deli midir nedir arkadaşı” Zeynep’e gitmektir. Ömer’e gitmeden önce evlerinin yakınındaki bir parkta bir süre oturur. Üşümeye başlayınca kalkmaya davranır, ama tam o sırada “tvit, tvit!” diye bir ses duyar. Biraz da korkarak sesin nereden geldiğini araştırmaya başlar. Kuru yaprak tepeciğinin arasından ona bakan iki siyah göz görünce ne olduğunu bilmediği bir şeyle karşı karşıya olduğunu düşünür ve arkasına bakmadan kaçar. Daha sonra olanları Zeynep ve Ömer’e anlatır. Hep birlikte gidip bu yaratığın ne olduğunu anlamaya karar verirler. Sonunda yaratığın yavru bir baykuş olduğu ortaya çıkar. Ancak garip bir şey fark etmişlerdir: Düğme Göz adını verdikleri bu baykuş uçamamaktadır. Ali Can’ın aklına Ömerlerin papağanı Profesör gelir. İnsanca dilini sular seller gibi bildiği için baykuşun söylediklerini onlara çevirebilecektir. Beş dakika çeviri yaptıktan sonra ara veren, bir avuç antepfıstığı yemek isteyen Profesör’ün çalışma şartları üzerine anlaştıktan sonra Ömer eve gidip papağanı getirir. Sonunda Düğme Göz’ün neden uçamadığı anlaşılır: Aslında uçmayı bilen bu yavru baykuş yüksekten korktuğu için uçamıyormuş. Düğme Göz’ün sorununu nasıl çözeceklerini bilemeyen bu üç “kanka”ya büyükler de yardımcı olamazlar. Onlara göre “doğada bütün canlılar yaşamlarını sürdürmek için bazı özelliklere sahiptir. Balıklar yüzebilir. İnsanlar yürüyebilir. Kuşlar da uçabilir. Eğer fiziki bir rahatsızlığı yoksa kuşlar doğal olarak uçar. Kanatları bunun için vardır. U-çar-lar…” Düğme Göz’ün uçmasını sağlamak Ali Can, Zeynep ve Ömer’in elindedir artık.

Çocuk kitaplarının yanı sıra tiyatro oyunları yazan, senaryo yazarlığı yapan Muharrem Buhara’nın “Uçamayan Kuş Baykuş” adlı eğlenceli romanı Can Çocuk Yayınları’ndan yayımlandı. Kitaptaki resimler ise Gözde Bitir’e ait.

Tülin Sadıkoğlu

Sıkı Dostlar Kurbağa ve Murbağa



Biri su diğeri kara kurbağası olan iki arkadaş Frog ve Toad; kahramanların adlarının çevirisini tam karşılamasa da Türkçe adları ile Kurbağa ve Murbağa. Aynı türden fakat farklı ırklardan diyebileceğimiz iki dost…

Birleşik Amerikalı yazar Arnold Lobel’in yazıp çizdiği, sinemada alıntılar yapılan ve Broadway’de de sahnelenmiş Frog ve Toad’un her bir kitabı, iki dostun beş macerasından oluşuyor.

Sıkı Dostlar Kurbağa ve Murbağa’daki hikâyelerse şöyle: Bahar, Hikâye, Kayıp Düğme, Mayo ve Mektup. Hikâyelerin genelinde Kurbağa olumlu yapıcı bir rol üstlenirken; Murbağa huysuz, dediğim dedik ve memnuniyetsiz bir tavır sergiliyor. 

Kitap birbirini olduğu gibi kabullenmiş Kurbağa ve Murbağa'nın arkadaşlığı yücelten kısa hikâyelerden oluşuyor.  Bu kısacık hikâyeler felsefi diyebileceğimiz konuşmalar da barındırıyor içerisinde.

Kayıp Düğme hikâyesinde, “Düğmem başından beri buradaymış. Kurbağa’yı ne kadar da sıkıntıya soktum,” diyerek dostunu yorduğunu düşünen Murbağa’nın kendini affettirmek için yaptıkları ise herkese dokunacak cinsten.

Kelime Yayınları’ndan Ece Özkan çevirisi ile yayımlanan Kurbağa ve Murbağa 6 yaş üstü tüm çocuklara hitap ediyor.

Ebru Akkaş

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Bir Yıldıza Övgü


Geceleyin çıkıp terasına
gösterişsiz ve çok yüksek
bir gökdelenin
kubbesine dokunabildim
gecenin ve tutuverdim
sevgime dayanamayan
firuze bir yıldızı.

Şair bir gökdelenin tepesine çıkıp aldığı yıldızı cebine koyar ve evine götürür. Kimse görmesin diye yatağın altına saklar, ancak yıldızın ışığı önce yatağı, sonra kiremitleri ve çatıyı delip geçer. Geceye dönmek ister gibi görünen yıldızı bırakıp hiçbir yere gidemez. Görevlerini, faturalarını unutur; ekmeksiz, aşsız kalır. Bu arada yoldan geçenler yıldızın ışığını fark ederler. Şair, sonunda yıldızı bir mendile sarar ve kalabalığın arasına karışarak Yeşil Nehir’e gider. Usulca suya bıraktığı yıldız karanlık nehirde ışıltılı gövdesiyle uzaklaşıp gider.

Gerçek adı Neftalí Ricardo Reyes Basoalto olan Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Şilili şair Pablo Neruda (1904-1973) kuşkusuz yirminci yüzyılın en büyük şairlerinden. Bu büyük şairin yazdığı, Elena Odriozola’nın resimlediği “Bir Yıldıza Övgü” adlı şiir-kitap Işık Ergüden’in çevirisiyle Kırmızı Kedi Kitap’ın çocuk dizisinden yayımlandı. Resimler de en az şiir kadar etkileyici.


Tülin Sadıkoğlu

17 Mayıs 2013 Cuma

Umut Bıçağı

Kaos Yürüyüşü Dizisi'nin ilk kitabı Umut Bıçağı, aynı zamanda son yıllarda beğenerek takip ettiğim genç yazarlardan Patrick Ness'in de okuduğum ilk kitabı. Üç kitaplık dizi  2008'de yayımlanmaya başladı.
Umut Bıçağı, insanların büyük umutlarla göç ettiği ve her şeyin birbiriyle konuştuğu bir yer olan Yeni Dünya adlı fantastik bir yerde geçiyor. Kitabın kahramanı Todd Hewitt ise buluğ çağına girmek üzere olan bir çocuk. 

Tüm kasaba halkı, yeni bir yaşam kurma ümidi ile gezegene gelen ailenin Yeni Dünya’da doğan çocuğu olan Todd'un yetişkinliğe adım atmasını bekliyor. Herkesin birbirini duyduğu bu dünyada Todd sessizliği fark ettiğinde kasabayı terk etmesi gerektiğine karar veriyor. Todd, köpeği ve bıçağını yanına alıp bir yolculuğa çıkıyor.

Patrick Ness, yarattığı yeni dünyasını yine yarattığı bir dil, lehçe ve jargon ile desteklemiş. Bu farklı dil ve anlatımı olan kitabı dilimize Kerem Işık çevirmiş.  Kerem Işık, çevirisini yazarın kullandığı dile sadık kalarak yapmış. 

Tudem'in yayımladığı, genç okurlara hitap eden Umut Bıçağı, hacmi ve şömizi ile de dikkat çekiyor.  Kaos Yürüyüşü Dizisi’nin ikincisi Sorgu ve Yanıt da yine Tudem tarafından yayımlandı. 

Ebru Akkaş

15 Mayıs 2013 Çarşamba

35 Mayıs ya da At Sırtında Güney Pasifik Yolculuğu


Konrad ve amcasının yaşadıklarına inanmıyor musunuz? “İnanmayanlar inanmayıversin.” Ya da Konrad’ın amcasına sorabilirler…

O gün Mayıs’ın 35’i, günlerden de perşembedir. Ve her perşembe olduğu gibi Ringelhuth Amca, birlikte vakit geçirmek üzere yeğeni Konrad’ı okuldan almıştır. Ama Konrad o gün “yaşayacağı olaylar, bir hafta önce başına gelseydi kendisinin ya da yerkürenin birkaç tahtasının eksik olduğunu düşünürdü mutlaka.”

Amca-yeğenin yolda karşılaştıkları at onlardan şeker ister. Yanlarında şeker yoktur, böylece at onları selamlayıp gider. Eve döndükten bir süre sonra kapı çalar. Gelen, yolda karşılaştıkları attır. Bu büyük, siyah atın adı Negro Kaballo’dur ve kısa bir süre öncesine kadar bir sirkte paten numarası yaparak çalışmaktadır. Ancak işten çıkarılmıştır ve lise mezunu bir at olmasına rağmen iş bulamamaktadır. Ona bolca şeker ikram ederler. Daha sonra Ringelhuth Amca ve siyah at, şairler ve eserleriyle ilgili bir oyun oynarlar. Konrad da Güney Pasifik üzerine yazacağı kompozisyonu düşünmektedir. Aritmetikte çok başarılı olan öğrencilere, hayal güçleri olmadığı için böyle bir ödev vermiştir öğretmen. Siyah at onları Güney Pasifik’e götüreceğini söyler. Ringelhuth Amca’nın koridorundaki 15. yüzyıldan kalma büyük oyma dolaba girip dümdüz yürürlerse iki saat içinde orada olacaklardır. Ringelhuth Amca bunun “bayat bir espri” olduğunu düşünür. Ama çoktan dolaba girip yola koyulmuş olan Konrad’ın ardından gider. Ringelhuth Amca önce duvarların içinde bir süre koşar, sonra kendisini bir ormanın içinde bulur. Böylesine olağanüstü başlayan bu yolculuk aynı şekilde devam edecek ve sıradışı renkli, şaşırtıcı bir serüvene dönüşecektir.

Gazeteci, romancı, oyun yazarı ve şair Erich Kästner’in yazdığı, Süheyla Kaya’nın çevirdiği 35 Mayıs ya da At Sırtında Güney Pasifik Yolculuğu, Can Çocuk Yayınları tarafından yayımlanıyor.

Tülin Sadıkoğlu

Mumuk

Desenleri, illüstrasyonları, dergi ve kitap kapakları, kartpostalları, afişleri ile tüm dünyada tanınan Selçuk Demirel'in yazıp çizdiği çocuk kitapları da var.  YKY tarafından yayımlanan Mumuk dizisi de bunlardan biri.

Selçuk Demirel'in dizisinde yer alan kitaplarsa şöyle: Mumuk Oyuncakçıda, Mumuk Fotoğraflarda ve Mumuk Harfleri Öğreniyor.

Mumuk Oyuncakçıda kitabında Mumuk kendi yaptığı bebeği ile bir oyuncakçı dükkânını ziyaret ediyor. Orada hem oynuyor hem de oyuncak dostları ile dertleşiyor. Oyuncakların eskiden olduğu gibi bir oyuncakçının elinden çıkmaması, oyuncakların da seri üretim ürünü olması onları rahatsız ediyor. Bir de savaşmak istemeyen asklerler var elbet o oyuncakları içerisinde.

 
Mumuk Harfleri Öğreniyor'da ise Mumuk'un alfabeyi değil okumayı öğrenme macerasını anlatıyor Selçuk Demirel. Mumuk'un annesinin ona okudğu kitaplar, babasının gazetesi üzerinden kuruluyor okumayla ilişkisi. Etraftaki her şeyin adını söyleyebilen harfleri öğrenince Mumuk'un dünyası da değişiyor.
 

 

Mumuk Fotoğraflarda, Mumuk'un doğduğu andan itibaren gelişimini görüyoruz çizimlerde. Mumuk'un altı aylıkken, uyurken, kuşları izlerken, ilk adımlarını attığı andaki hallerine tanıklık ediyoruz resimlerde. Bununla birlikte Mumuk hakkında çok şey öğreniyoruz.


Okul öncesi döneme hitap eden kitaplarda Selçuk Demirel'in anlattıkları metinlerle sınırlı değil elbet; resimler de ayrı bir hikâye anlatmayı sürdürüyor kitaplarında.

Ebru Akkaş  

14 Mayıs 2013 Salı

Eve Dönelim, Küçük Ayı


Günlerden bir gün Büyük Ayı ve Küçük Ayı ormanda gezmeye çıkarlar. Epeyce yürüdükten sonra mağaralarına dönmeye karar verirler. Ormanın içinde ilerlerlerken Büyük Ayı “pof, pof, pof” sesi çıkararak ağır ağır yürüyormuş; Küçük Ayı ise hoplayıp zıplıyor, karda kayıyor, koşturuyormuş. Sonra birdenbire durmuş, etrafını dinlemiş. “Pof, pof, pof” sesini duyan Küçük Ayı, bir Pofuduk’un onları izlediğini düşünmüş. Büyük Ayı bunların adımlarının karda çıkardığı sesler olduğunu söylemiş ve böylece yollarına devam etmişler. Küçük Ayı tekrar durmuş; bu kez “şıp, şıp, şıp” diye bir ses duymuş ve onları bir Şıpıdık’ın izlediğini sanmış. Büyük Ayı sesi dinlemiş ve bunların eriyen buzların dereye damlarken çıkardığı sesler olduğunu söylemiş. 

Küçük Ayı, yol boyunca başka sesler de duymuş ve sonunda da yorularak karların üstüne oturmuş. Büyük Ayı onu mağaralarına kadar taşımış. Mağaraya varınca önce içeriyi ısıtmış sonra da Küçük Ayı’ya, “Pofuduk’ların, Şıpıdık’ların, Patırdak’ların ve karlı ormandaki sesleri dinleyerek ağır ağır yürüyen bir Küçük Ayı ile bir Büyük Ayı’nın masalını anlatmış”.

Çocuk edebiyatının Nobel’i olarak görülen Hans Christian Andersen Ödülü sahibi Martin Waddell’in yazdığı ve Barbara Firth’in resimlediği Küçük Ayı, Büyük Ayı dizisi tüm dünyada en çok okunan resimli öykü kitapları arasında yer alıyor. Bu diziden “Eve dönelim, Küçük Ayı”nın yanı sıra “Aferin, Küçük Ayı!”, “Uyuyamıyor musun, Küçük Ayı?” ve “Seninle Ben, Küçük Ayı” adlı kitaplar da Kır Çiçeği Yayınları tarafından yayımlandı.

Tülin Sadıkoğlu

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Türkiye’nin Ağaçları



Çocuklara doğayı, hayvanları, sanatı tanıtmak amacıyla birçok kitap yayımlandı. Bu kitapların ortak noktası ise çeviri ürünlerden oluşmasıydı. Türk sanat tarihine, bu coğrafyaya ait bitki, hayvanlara dair yerli üretimler ne yazık ki en azından çocuklar için sınırlı kaldı.

Mandolin Yayınları’nın Genç Kâşifin Doğa Rehberi üst başlığı ile yayımladığı Türkiye’nin Ağaçları bu anlamda önemli bir kitap. Ancak birkaç sene önce yayımlanan bu kitap maalesef hak ettiği ilgiyi göremedi.

Gülnar Önay’ın kaleme aldığı, Tim Davis’in resimlediği Türkiye’nin ağaçları, adından da anlaşılacağı üzere bu topraklarda yetişen ağaçları anlatıyor.

Gülnar Önay, öncelikle ağaç ile ilgili temel bilgileri vererek başlıyor anlatmaya. Ağacın odunsu bir bitki olduğu, yüksek ve bodur, yaprağını döken ve dökmeyen diye sınıflandırıldığından bahsediyor. Daha sonra yaprak biçimleri, yaprak kenarları gibi konulara değiniyor. Ağacın yaşı, beslenmesi ve doğaya katkılarına da değiniyor elbet.

İlerleyen bölümlerde ağaçların Latince adları, hangi ailede yer aldıkları, özellikleri verilerek her bir ağaç tek tek anlatılıyor. Zeytin, kavak, badem, çam, göknar, erguvan, çınar, ıhlamur, manolya ile birlikte meyve, narenciye ağaçlarından da bahsediliyor.  Metinlere Tim Davis’in detaylı çizimleri eşlik ediyor.  

Türkiye’nin Ağaçları, doğayı seven herkesin zevkle karıştıracağı bir kitap.

Ebru Akkaş