Gökyüzüne bakın ve
sorun kendi kendinize: Evet mi, hayır mı? Koyun çiçeği yedi mi, yemedi mi?
Bakın nasıl her şey değişecek…
Ve hiçbir büyük, bunun
ne denli önemli olduğunu anlamayacaktır!
Antoine de Saint-Exupéry, “Küçük Prens”i ülkesinden uzakta,
Amerika’da olduğu bir dönemde, İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru yazdı. İki
dünya savaşı görmüş, yaşanan “şiddet ve karmaşayla bir zamanlar kültürlerine,
kurumlarına duydukları güvenleri erozyona uğramış” pek çok kişi gibi
Saint-Exupéry’nin de “varoluşsal sorgulamalar yaşadığı, hayatın anlamının
kaybolduğu ya da belirsizleştiği böylesi zamanlarda bir yalnızlık içerisine
girdiği” söylenir. Diğerleri gibi dönemin materyalist bakış açısından
rahatsız olan Saint-Exupéry bu dönemde şiirsel ifadelerin de gülünç bulunduğuna inanır. Bu duygular ve düşünceler kitapta “Küçük Prens’in ve anlatıcının
yalnızlığıyla” aktarılmaktadır. Sonuçta her ikisi de, bir başlarına, “yaşamlarının
anlamını ve kendilerini bulma yolculuğundadır”.
Saint-Exupéry’nin, Amerika’da yazdığı kitabında döneme ait
göndermelerin ve yazarın kişisel deneyimlerinin (uçağının Sahra Çölü’ne
düşmesi, kardeşi François’nın ölümü) yer aldığı bir gerçek. Ancak Küçük Prens
bundan daha fazlasını anlatıyor elbette. Bu küçük roman “insan doğasının bir
çözümlemesini yapıyor, saflık ve sevginin önemini vurguluyor, dostluğun
anlamını sorguluyor ve yetişkinliğin bir durum olduğunu, çocuksuluğu
kaybetmemenin mümkün olabileceğini” hatırlatıyor. Tam da bu nedenlerle, yıllardır,
okurlar için Küçük Prens "evrensel ve zaman ötesi" bir kitap olmuştur.
Kitapla ilgili tartışılan bir başka konu da “Küçük Prens”in
yetişkinler için mi, çocuklar için mi yazıldığıdır. Tartışmaları daha da
ileriye götürecek olursak: “Küçük Prens” bir alegori mi, masal mı, mesel mi,
çocuk kitabı mı yoksa bir fabl mıdır? Bir araştırmada öne sürüldüğü gibi kimilerine
göre kitap Saint-Exupéry’nin yaşamı ve yaşam felsefesinin otobiyografik bir
alegorisidir. Örneğin kitaptaki “gül” Saint-Exupéry’nin karısı Consuelo,
baobaplar da Nazilerdir. Aynı çalışmada yazarın kendi ülkesine karşı duyduğu
sorumluluk duygusunun Küçük Prens’in gezegenine duyduğuyla aynı olduğu söylenir.
Kimilerine göre kitap başlı başına insanlara verilen bir mesaj, kimilerine göre
ise yapılan bir “davet”tir. Kimi eleştirmenlere göre de tıpkı Hans Christian
Andersen’inkiler gibi yalnızca bir masaldır ve hem çocuklar hem yetişkinler
içindir. Tema ya da mesajlar bir çocuğun bakış açısıyla işlenir ve aktarılır,
ancak kitap tüm okurlara seslenir.
Hangi edebi türe girerse girsin, hangi yaş grubu hedeflenmiş
olursa olsun ya da ister otobiyografik ister kurmaca olsun neredeyse bütün
dünya dillerine çevrilen Küçük Prens,
her yaşta tekrar tekrar okunan bir başucu kitabı, bir klasik olmuştur. Değeri
ve önemi tartışmasız çok büyük olan bu kitap özellikle şu günlerde yeni ya da
tekrar okuyacak olanların yüreğine su ve umut serpecektir.
Antoine de Saint-Exupéry’nin yazdığı ve resimlediği Küçük Prens, Sumru Ağıryürüyen’in çevirisiyle Mavibulut Yayıncılık’tan yayımlanıyor.
Tülin Sadıkoğlu
Kitaptan alıntı:
"Evvel zaman içinde bir Küçük Prens varmış. Kendinden bir parmak büyük bir gezegende oturur, hep bir arkadaş ararmış..." Hayatı yakından tanıyanlar için böyle bir başlangıcın daha gerçekçi bir havası olurdu.
Çünkü kimse kitabımı baştan savma okusun, istemem. Bu anıları kâğıda geçirene kadar az mı çektim. Arkadaşım koyununu alıp gideli altı yıl oluyor. Onu anlatmaya çalışmam, unutmak istemeyişimdendir.
Not: Yaptığım alıntılar yıllar
önce Can Çocuk Yayınları’ndan Tomris Uyar’ın çevirisiyle yayımlanan Küçük Prens’tendir.