Güneye doğru uçan kaz sürüsü, sararıp kuruyarak ağaçlardan
dökülen yapraklar kış mevsiminin yaklaştığını haber vermektedir. Ayı için
mağaraya çekilip kış uykusuna yatma vakti gelmiştir.
Ayı mağarasında uyurken yukarıda hummalı bir çalışma
başlar. Çizim planlarıyla, makineleriyle, testere ve baltalarıyla bir sürü adam
gelmiş ve devasa bir fabrika kurmuşlardır. Hem de tam Ayı’nın mağarasının
üstüne. Bahar gelip de Ayı uyandığında nerede olduğunu anlayamaz:
Orman neredeydi?
Çimenler neredeydi?
Ağaçlar neredeydi?
Çiçekler neredeydi?
Ayı, rüya görüp görmediğini anlamaya çalışırken binalardan
birinden bir adam çıkar ve ona işinin başına dönmesini söyler. Ayı, bir ayı
olduğu yanıtını verir. Ama ne ustabaşı, ne genel müdür, ne üçüncü, ne ikinci,
ne birinci başkan yardımcısı, ne de başkan onun ayı olduğuna inanır. Onlara göre Ayı, “ayı falan değildir. İyi
bir tıraşa ihtiyacı olan, kürk palto giymiş budala adamın tekidir”. Başkan, bir ayı olsaydı Ayı’nın fabrikada
değil bir hayvanat bahçesinde olacağını söyler. Ayı, ısrar edince de onu alıp
hayvanat bahçesindeki ayıların yanına götürür. Oradaki ayılara göre de Ayı bir
ayı değildir, öyle olsaydı kafesin dışında değil, onlarla birlikte kafesin
içinde olurdu. Ayı, tekrar bir ayı olduğunu söylediğinde hayvanat bahçesindeki
bir yavru ayı onun kim olduğunu bildiğini iddia eder: “İyi bir tıraşa ihtiyacı
olan, kürk palto giymiş budala adamın teki”dir. Sonra sirke giderler. Orada da
Ayı, ayı olduğuna kimseyi inandıramaz. Böylece fabrikaya geri dönerler ve Ayı
bir sürü adamla birlikte bir makinenin başında çalışmaya başlar.
Aradan uzun bir zaman geçer; fabrika kapanır ve bütün
işçiler evlerine doğru yola koyulurlar. Ayı’nın ise gidecek bir yeri yoktur.
Yürürken başını kaldırıp gökyüzüne baktığında güneye doğru uçan kazları, ardından
da sararıp kuruyarak ağaçlardan dökülen yaprakları görür. Bunlar kış mevsiminin
yaklaştığının habercileridir. Ayı için mağaraya çekilip kış uykusuna yatma
vakti gelmiştir. Devasa bir ağacın kökleri arasındaki mağaraya doğru yürür, ama
tam içeri girecekken durur. Bir mağaraya girip kış uykusuna yatamaz ki; o bir
ayı değil, “iyi bir tıraşa ihtiyacı olan, kürk palto giymiş budala adamın
tekidir”.
Kış gelir, her yer karla örtülür. Mağaraya girmeyip dışarıda
kalan ve üzeri bembeyaz bir örtüyle kaplanan Ayı’nın ayak parmakları buz keser,
kulakları donar, dişleri takırdar. “İyi bir tıraşa ihtiyacı olan, kürk palto
giymiş budala adamın teki kar ortasında donarak ölmek üzereyken ne yapar,” bilemez.
Ayı ne yapacak sizce? Sonunda bir ayı olduğunu hatırlayacak ve mağarasına
dönecek mi?
“Farklı olma” teması son zamanlarda çocuk kitaplarında sıkça
kullanılıyor. Bana kalırsa iyi de ediliyor. Kimi zaman toplum, sandığı ve
umduğu kadar hoşgörülü olamıyor ne yazık ki. O nedenle kişisel olarak bu kitapları
önemsiyorum. Elbette ki didaktik olan, bir parmağı havada yazarın sesini
duyduğumuz metinlerden değil edebiyatın sunduğu sonsuz olanaklar çerçevesinde yazılmış
edebi metinler ve çocukları görsel açıdan da zenginleştiren nitelikli kitaplardan
bahsediyorum.
Bu kitap ise biraz farklı. Pek çok soru sorduran, düşündüren metniyle (ve
resimleriyle) yazar aslında toplumsal bir eleştiri yapıyor. Toplumun belli
kalıplar içinde düşünmesinin ve hareket etmesinin, kalıpların dışına
çıkıldığında ise bunun toplum tarafından derhal reddedilmesinin yanlışlığının
altını çiziyor; çevre duyarlılığına dikkat çekiyor; yüksek sesle ve sürekli
olarak aslında düşündüğü gibi olmadığı söylense de kişinin “kendi”nin farkında
olmasının ve “kendi”ne inanmasının önemini vurguluyor. Tam da bu nedenlerle her
ne kadar beş yaş ve üstü çocuklar için önerilse de Ayı Olmayan Ayı her yaştan okurun okuyabileceği bir kitap.
Amerikalı çizgi filmci, senaryo yazarı ve yönetmen Frank Tashlin’in yazıp resimlediği,
Şiirsel Taş’ın Türkçeleştirdiği Ayı
Olmayan Ayı, Hayykitap’tan
yayımlandı.
Tülin Sadıkoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder