Nobel Edebiyat Ödülü sahibi William Golding'in 1954 yılında yayımlanan ilk
romanı Sineklerin Tanrısı, ilk başta R. M. Ballantyne'nın Mercan Adası'nın
modern bir uyarlaması gibi gözükebilir. Sineklerin Tanrısı, kahramanlarının
adı, Pasifik'te mercan bir adada kalmaları, hepsinin erkek çocuğu olmaları gibi
Mercan Adası'na göndermelerle dolu olsa da bambaşka bir hikâye anlatır.
Nükleer ehlikeden uzakta olmaları için tahliye edilmeye çalışılan çocukların
uçağı Pasifik'te bir adaya düşer. Kaza sonrasında önce Ralph ve gerçek adını
hiçbir zaman öğrenemediğimiz Domuzcuk lakaplı çocuk bir araya gelirler. Başka
kurtulanlar olup olmadığını öğrenmek için buldukları denizkabuğunu boru gibi
kullanırlar. Bu ses adadaki diğer çocukların dikkatini çeker ve Jack'in
liderliğini yaptığı diğer grupla tanışmalarını sağlar. Kendi aralarında bir
lider seçmeleri gerekir ve çoğunluk Ralph'ı seçince Jack buna içerlese de önce
itiraz etmez. Domuzcuk, kilolu, gözlüklü bir olduğu için alay konusu olmaktan
kurtulamaz ama grupta doğru düzgün düşünen ve yapıcı önerileri olan ondan başka
bir çocuk yoktur. Bir ateş yakılmasını ve dumanın onların tek umudu
olduğuna diğerlerini ikna eder. Kibritleri olmadığı için ateş yakmak
istediklerinde Domuzcuk’un gözlüğünün camlarından faydalanarak tutuştururlar
dal parçalarını.
İlk zamanlarda grup kararları uygulanırken sonra bir gevşeklik başlar.
Ralph'ın olumlu liderliği karşısında Jack'ın yıkıcı liderliği sorunların
doğmasına neden olur. Bununla birlikte yaşça daha küçük çocukların kâbus ve
korkuları işleri daha da karıştırır.
İş Bankası Kültür Yayınları’nca Mina Urgan'ın çevirisi ile yayımlanan
kitabın sonunda Urgan'ın kitap üzerine yazdığı bir değerlendirme yer alıyor.
Urgan, bu yazısında "Hamlet'e sadece bir öç alma tragedyası ya da Moby
Dick'i sadece bir balina avı öyküsü saymak ne denli yanlışsa Sineklerin
Tanrısı'nı da çocuklar için yazılmış bir serüven romanı saymak o denli
yanlıştır." diyerek kitabın önemimi
bir kez daha belirtiyor.
Ebru Akkaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder