29 Kasım 2013 Cuma

Judy Moody Geliyor

Judy Moody Geliyor’da şimdilik yedi kitaptan oluşan dizinin ana karakterleri öğreniyoruz. 

Doğum günü 1 Nisan olan Juddy Moddy’nin en sevdiği renk mor. Koleksiyon yapmayı seviyor ama öyle sıradan şeyleri toplamıyor. Barbie bebeklerinin kafaları ile birlikte yara bandı koleksiyonu yapıyor. Yara bandı merakı elbette doktor olmak istemesinden kaynaklanıyor. Sürekli patronluk tasladığı kardeşi Stink, kedisi Fare, en yakın arkadaşı Rocky ve onunla kanka olmaya can atan tutkal yiyen Frank ile de tanışıyoruz. 

Üçüncü sınıfa giden, dağınıklı saçlı Judy’i öğretmeninin verdiği ödev “Ben Kimim?” kolajını yaparken daha yakından tanıyoruz. 

Tüm bunlar olurken çözüm odaklı yaklaşımı, önyargıları vurgulayan metinde feminist bir söylemin de izine rastlıyoruz. 

Megan McDonalds'ın yazdığı Peter H. Reynolds’un resimlediği dizi sadece okurların değil sinemacıların da ilgisini çekmiş ve dizi “Judy Moody and the Not Bummer Summer” adıyla filme uyarlanmış. Dizi Artemis Yayınları etiketi ile piyasaya çıkıyor.

Ebru Akkaş

27 Kasım 2013 Çarşamba

Ballı Çörek Kafeteryası

Çocuk edebiyatının usta kalemlerinden Zeynep Cemali, 2009 yılında aramızdan ayrılmıştı. Ancak Zeynep Cemali gibi iyi yazarlar fiziksel olarak aramızda olmasalar da kitaplarıyla yaşamaya, bir şekilde anlatmaya ve çocuklara ulaşmayı başarmaya devam ediyorlar.

Sevgili Zeynep Cemali çocuklar için öyküler ve romanlar yazdı. İlk kitabı Ben, Çınar Ağacı ve Pufböreği idi. Sonrasında Gül Sokağı’nın Dikenleri, Patenli Kız, Ballı Çörek Kafeteryası, Çılgın Babam, Öykü Öykü Gezen Kedi başlıklı kitapları yayımlandı. Ankaralı adlı romanı ise vefatının ardından okurlarıyla buluştu. Doğrusu, yalnızca isimlerine bakarak bile kitapların sıcacık öyküler vaat ettiğini düşünmek mümkün.

Zeynep Cemali’nin kitaplarını okuyan, şimdi artık bir genç kız olan Miray’la yazarın kitapları üzerine konuşurken bana Bir Kitap Lütfen için “Patenli Kız”ı yazabileceğimi söyledi. Benim aklımda “Ballı Çörek Kafeteryası” vardı. Bunu duyunca Miray, “Aa, o da olur. Hem arkasındaki tarife bak, birlikte yaparız,” dedi. Miray gibi kitaplar konusunda “zor” birinden bunu duyunca kararımı hemen verdim! Kitabı epey bir süre önce okumuştum ve sonunda bir tarif olduğunu ben unutmuştum doğrusu. Miray’ın hatırlıyor olması ise benim için önemli bir referanstı.

“Ballı Çörek Kafeteryası” Sıla, babası ve Sıla’nın teyzesi Rana’nın yaşamından bir kesit sunuyor gibi görünse de kitapta aslında pek çok yaşam öyküsü, pek çok hikâye var.

Romanın ana öyküsünden kısaca bahsedelim: Sıla’nın babası iş nedeniyle sürekli yurt dışındadır, teyzesi ise onları arada sırada ziyaret eder. Bu nedenle anne-kız birlikte çok zaman geçirirler. Çok iyi anlaşan, birlikte eğlenen, iyi vakit geçiren anne-kızın hayalinde bir de “Ballı Çörek Kafeteryası” açmak vardır. Ancak Sıla dördüncü sınıfa başladığı yıl annesi günden güne süzülmeye başlar ve kısa bir süre sonra da yaşamını yitirir. Artık baba-kız baş başa kalmışlardır. İşini bırakan babası Sıla’yla annesinin düşü olan kafeteryayı açmaya karar verir. Herkes onlara karşı çıkar, ama bu onları engellemez. Üstelik bir de destek kuvvet gelir: Sıla’nın teyzesi Rana!

Sıla, annesiyle birlikte kurdukları bir düşü gerçekleştirmiştir, ancak bunu yaparken “sevinci, tasası, içtenliği, yanılgıları ve yorgunluklarıyla var ettikleri” kafeteryalarında her gün yeni bir olay yaşayacağını aklına bile getirmemiştir. Neler neler olmaz ki! Böylelikle bizler de okur olarak yetiştirme yurdunda kalan ve mahallenin küçük hırsızı olarak tanınan ve asıl adı Yiğit olan “Zıpzıp”ın asıl hikâyesine; geç evlenen ve ilerlemiş yaşlarında çocuk sahibi olan bir çiftin tek çocuğu Özgür’ün öğrenciyken başından geçenlere; teyzesi Rana ile bir köyde yetişen, anne babası olmayan ve veterinerlik eğitimini tamamladıktan sonra köyüne geri dönen Zeynel’in aşkına; fal meraklısı annesinden etkilenen ve falcılık yapma merakına düşen altı yaşındaki Bilge’nin fal serüvenine; kırk beş yaşlarındaki mahallenin evsizi Sallabaş’ın geçmişteki yaşantısına; babasının eski bir arkadaşı olan Lale’yle yeniden karşılaşması ve bunun Sıla üzerindeki etkisine; Zeynel’in köyünde yaşananlara ve daha pek çok yaşantıya tanıklık etmiş oluruz.         

Her yaştan okura hitap eden ve her yaştan okur tarafından keyifle okunan Zeynep Cemali’nin kitapları Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanıyor.


Tülin Sadıkoğlu



Bu hafta sonu "Ballı Çörek" tarifini Miray'la deneyeceğiz. Umarım başarılı oluruz çünkü planımız bunları afiyetle yerken bir yandan da Zeynep Cemali'nin kitaplarını okumak!

Fotoğraf: Miray (Burada Miray henüz bir yaşında...)

25 Kasım 2013 Pazartesi

Canavar Peşinde - Ateş Ejderhası Ferno

Adam Blade’in insanlarla doğaüstü olan yaratıklar arasındaki mücadeleyi anlattığı Canavar Peşinde dizisi altı kitaptan oluşuyor. Dizinin ilk kitabı Ateş Ejderhası Ferno’da kahramanımızla tanışıyoruz.

Tom, Avanta Krallığı’nda yaşayan sıradan bir köylü çocuğudur. Krallık şehirleri insanların varlığından haberdar olmadıkları, görünmeyen canavarlar tarafından korunmaktadır. Kara büyü ile kötü büyücünün emrine giren bu canavarlar, aslında koruyucusu oldukları şehirlere korku saçmaya başlar. İnsanlar da daha önce sadece söylenceden ibaret olduğunu düşündüğü bu canavarların varlığını sorgular. Krallığın iyi büyücüsü Aduro, kehanetin gerçekleşmeye başladığını ve bu kehanette sözü edilen kahramanın da ortaya çıkacağını söyler. Tom, beklenilen kahramandır. 

Bu laneti ortadan kaldırmak için tek başına yola çıkar. Elindeki harita ile ilerlerken yolda kendine rehberlik edecek biriyle karşılaşır. 

Özellikle erkek çocukların ellerinden düşüremedikleri dizi kitapları yayımlayan Beyaz Balina Yayınları’nın Canavar Peşinde dizisinin diğer kitapları: Deniz Yılanı Sepron, Dağ Trolü Arkta, At Adam Tagus, Kar Canavarı Nanuk ve Alev Kuşu Epos.

Canavar Peşinde Dizisi, 9 yaş üstü çocuklara hitap ediyor.

Ebru Akkaş

22 Kasım 2013 Cuma

Cyrano de Bergerac

Klasiklerin kısaltılması, sadeleştirilmesi, “özet” haline getirilmesi beni hep rahatsız etmiştir. Çoğunlukla çocukların erken yaşlarda klasiklerle tanışması ya da kitap okuma alışkanlığını bu kitaplarla kazandırmak adına yapılan bu türlü girişimleri doğrusu kendi adıma pek de yararlı bulmam. Hele ki her şeyin hızla aktığı günümüzde, kişinin iç dünyasına dönük olarak yaptığı ve zihinsel çaba gerektiren bir eylem olmasının yanı sıra çocuklar, konuları itibarıyla pek de ilgilerini çekmeyecek (yetişkinler için yazılmış) klasikleri okuyarak belki de edebiyattan, kitaplardan uzaklaşırlar diye endişelenirim. Elbette her çocuğun okuma serüveni farklıdır. Öyle genç arkadaşlar tanıdım ki -özellikle fantastik edebiyata meraklı olan- bana kitap önerilerinde bulunuyorlardı.

Böyle düşünürken bir diziye rast geldim. Önce biraz uzak durdum, ancak sevdiğim bir İtalyan yazarın, Alessandro Baricco’nun kurduğu Scuola Holden isimli okulun, çeşitli yayınevleriyle işbirliği yaparak gerçekleştirdiği projelerden biri olan “Save the Story” başlıklı bir girişim olduğunu öğrenince ve üstüne klasikleri tekrar yazan yazarların isimlerini görünce derhal ilgimi çekti. Ülkemizde Domingo tarafından Hepsi Sana Miras başlığıyla yayımlanan diziden şimdiye kadar Gulliver, Gılgamış, Nişanlılar ve Cyrano de Bergerac çıktı. Ben bu kitaplardan ilk olarak Cyrano de Bergerac’ı okudum, ama en kısa zamanda diğerlerini de edineceğim.

Yazar Edmond Rostand 1897 yılında, gerçekten yaşamış bir kahraman olan Savinien de Cyrano’nun serüvenlerinden yola çıkarak tiyatro için “Cyrano de Bergerac” başlıklı yapıtını yazar. Günümüzde halen ilgiyle okunan, pek çok kez sinemaya uyarlanan söz konusu yapıtta kılıç kullanmadaki ustalığının yanı sıra bir şair ve tiyatro aşığı olan, eskilerin deyimiyle belagati kuvvetli, oldukça zeki ve hazır cevap Cyrano’nun fiziksel bir özelliği var ki kimsenin gözünden kaçacak gibi değil. Bu özelliği eşi benzeri olmayan, kocaman burnudur.

Cyrano güzel kuzini Roxane’ı sevmektedir, ancak kendini çirkin bulduğundan bunu itiraf etmeye bir türlü cesaret edemez. Üstüne Roxane, Cyrano’ya açılarak yakışıklı Christian’a âşık olduğunu söyleyip bir de ondan genç delikanlıyı koruması için söz alır. “Soylu bir yüreğe” sahip olan Cyrano verdiği sözü tutacak, Christian’a yardım ederken aslında aşkını örtülü de olsa bir şekilde Roxane’e itiraf edecektir.

Cyrano de Bergerac’ı, üzerine pek çok şey söyleyebileceğimiz İtalyan yazar Stefano Benni anlatmış, Miguel Tanco resimlemiş ve pek çok İtalyanca yapıtı Türkçeye kazandıran Eren Yücesan Cendey çevirmiş. Bu kadar iyi isim bir araya gelince ortaya da iyi bir proje çıkmış.

Hafta sonu çocuklar Stefano Benni’nin anlattığı Cyrano de Bergerac’ı okurken, büyükler de Edmond Rostand’ın kitabına göz atabilirler.

Tülin Sadıkoğlu   

20 Kasım 2013 Çarşamba

Antik Dünya Hakkında Bilinmesi Gereken 500 Şey



Carolyn Howitt’in derlediği Antik Dünya Hakkında Bilinmesi Gereken 500 Şey masal, fantastik ve efsanelere konu olan her şey hakkında bilgi edinilebilecek bir yapıt. Kitap, hayvanlar, ölüm, aile hayatı, manevi yaşam, yiyecek ve içecek gibi birçok başlıktan oluşuyor. Her bir bölümde başlığa ait oldukça ilginç bilgiler yer alıyor.

Hayvanlar başlığında yer alan Zümrüdüanka’nın alevlerin içine bıraktığı yumurtadan yeniden doğduğu inanışına ek olarak Çin efsanelerinde zaten ölümsüz olduğu belirtiliyor. Bu başlıkta dikkat çeken diğer bir madde ise iyi bir hayat sürmek için oluşturulan Bilgelik Metni’nde geçen “Bir kedi ile sakın alay etme” deyişi. Ejderhalar hakkındaki yedi gerçek de fantastik edebiyat meraklılarının keyifle okuyacağı bir bölüm.

Okul başlığında yer alan maddelerde dayağın eski çağlardan beri eğitimin bir parçası olarak görüldüğünü öğreniyoruz. M.Ö. 1900’lü yıllara ait olduğu tahmin edilen ödev tableti ise çocukların bin yıllardır aynı dertten mustarip olduğunu hatırlatıyor bize.
 
British Museum uzmanları tarafından hazırlanan Antik Dünya Hakkında Bilinmesi Gereken 500 Şey, baştan sona okunabileceği gibi zaman zaman da ilgi çeken bölümlerden enteresan bilgiler edinilebilecek bir kitap. İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan kitabı dilimize Ali Berktay çevirdi.

Ebru Akkaş

18 Kasım 2013 Pazartesi

Kuçukuçu

Öteden beri insanlarla ilgili bir şey hep aklını karıştırmıştır: Bunların ne yapacakları belli olmuyor. Diğer köpekler gibi değiller, (kuyruğunu kıstırmış ya da tüyleri diken diken olmuş olanların meramını kestirmek kolay, sorun yok) ne de kediler gibiler (o Siyam havaları bir yana, kedilerden tırmığı ne zaman yiyeceğinizi iyi kötü tahmin edebiliyorsunuz). Mevsimler gibi de değiller (Ah! Mevsimler yok mu! Mevsimler Kuçukuçu’yu hiç şaşırtamaz! Bütün o değişen kokular, o gelen böcekler, suya dalan o kuşlar… hayır, mevsimler kadar sadakatlisi hiç yok). Oysa insanoğlu…

Kuçukuçu beş yavrulu bir ailenin ferdidir. Çirkin olduğunu ve kimsenin onu istemeyeceğini düşünen insanlar soğuk su dolu bir kovaya daldırarak ondan kurtulmak isterler. Kuçukuçu bir şekilde hayatta kalır ve bir çöplükte gözlerini açtığında karşısında Karabaş’ı bulur. Karabaş ona kokuları ayırt etmeyi ve onlarca, yüzlerce koku arasından bir kokuyu izlemeyi öğreterek karnını nasıl doyuracağını ve uyanık olarak tehlikelerden nasıl korunacağını gösterir. Çok deneyimli olan ve Kuçukuçu’ya çok şey öğreten Karabaş her şeye rağmen talihsiz bir kazadan kaçmayı başaramaz ve yaşamını yitirir. Bunun üzerine Kuçukuçu Karabaş’ın ölmeden önce ona anlattığı şehre gidip orada kendisine bir sahip bulmaya karar verir.

Şehre gelen küçük köpeğin başından pek çok macera geçer ve sonunda kendini bir köpek barınağında bulur. Sahipsiz, başıboş köpekler sokaklardan toplanıyor, buraya getiriliyor ve üç günün sonunda gelen bir kamyon tarafından alınıp götürülüyorlardı. Bu köpeklerin korkuyla bekledikleri bir andı. Neyse ki Kuçukuçu elma gibi kokan küçük bir kızın onu seçmesiyle barınaktan kurtulur.

Elma adını verdiği bu küçük kız önceleri onunla çok ilgilenir, ama sonra sonra ilgisini kaybeder. Onu en baştan istemeyen anne babası kızlarından köpekle ilgilenmesini istediklerinde ise etrafına bakar ve, “Hangi köpek?” diye sorar. Bunun üzerine Kuçukuçu kaçmaya karar verir. Böylelikle oldukça ürkütücü bir görüntüsü olan Sırtlancık ile tanışır. Sırtlancık onun ikinci öğretmeni olacak, bir köpek için insanlarla ve diğer hayvanlarla bir arada yaşamanın ne demek olduğunu ve daha pek çok şeyi ona öğretecektir.

Fransız yazar Daniel Pennac’ın yazdığı Can Belge’nin Türkçeleştirdiği Kuçukuçu, Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. Roman 8-11 yaş grubu çocuklar için öneriliyor.


Tülin Sadıkoğlu  

15 Kasım 2013 Cuma

Şamatalı Köy

"Anneme göre, köyümüzün adının Şamatalı olmasının nedeni biz çocukların çok gürültücü olmasıymış. Hepi topu altı çocuğun nasıl olup da bu kadar gürültü çıkardığını bir türlü anlayamıyormuş. Sanki sayımız altı değil de üç kat fazlası gibiymiş. Bana göre en çok gürültüyü Lasse çıkartıyor. Onun yaşındaki oğlanların çıkarttığından on kat fazla gürültü çıkartıyor. Bundan kesinlikle eminim. Bosse ile Olle de ona bu konuda yeterince yardımcı oluyor. Britta, Anna ve ben, hiç değilse arada bir sessiz durabiliyoruz."

Şamatalı Köy, birbirine bitişik üç çiftlikten oluşan ufak bir köy. Bu yüzden köyde pek çocuk yok. Sayıları sadece altı. Bu mutlu çocukların hikâyelerini bizlere yedi yaşındaki Lisa aktarıyor. Lisa, üç kardeşin en küçüğü; ağabeyleri Lasse ve Bosse. Güney Çiftliği’nde oturan arkadaşlarının adı Olle. Kuzey Çiftliği’nde ise iki kız kardeş olan Anna ve Britta yaşıyor. Lisa, tüm arkadaşlarını çok seviyor. Çocuklar köylerinde okul olmadığı için eğitimlerini yürüme mesafesindeki Büyük Köy’de sürdürüyorlar. Köylerinin ismine yaraşır şekilde eğlenmekten, birbirleri ile uğraşmaktan, çayır çimen dolaşmaktan büyük zevk alıyorlar.

Kitabın en güzel yanı mesaj verme kaygısından, çocuk ebeveyn ilişkisini ele almaktan uzak; salt çocukların dünyasına değiniyor olması. Çocukların doyasıya gülüp, eğlenmelerine... Bu konuda Astrid Lindgren, hayattayken yapıtının fazla sevgi dolu, iyimser; kahramanlarınınsa sağlıklı olmalarına yönelik eleştiriler almış. Eleştiriler karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen Lindgren, mutlu olmamanın ya da mutlu geçen, sağlıklı bir çocukluğun nesinin yanlış olduğunu pek anlayamamış. Ayrıca, bin beş yüz nüfuslu bir kasabada büyüyen yazar, bu diziyi kendisini çamurla oynadığı çocukluğuna götürdüğü için çok seviyormuş.

Yazarlık yaşamına birçok yapıt, ödül sığdıran Astrid Lindgren’i bilmeyen yoktur. Hatırlayamayanlar için Pippi Uzunçorap’ın yaratıcısı demek yeterli olur sanırım. 2002 yılında 94 yaşında ölen Lindgren’in anısına İsveç hükümeti, Nobel Edebiyat Ödülü’nden sonra ikinci büyük edebiyat ödülü olan, Astrid Lindgren Ödülü’nü vermeye başladı. 

Ebru Akkaş

11 Kasım 2013 Pazartesi

Kırmızısarısiyahbeyaz

Köy meydanında dört ev vardır. Bu dört evin her birinde Kırmızı, Sarı, Siyah ve Beyaz yaşamaktadır. Anneleri bazen çocuklar dışarıda oynasın istedikleri için sık sık bir araya gelirler. Birlikte oynar, meydana çok da uzak olmayan göletli parka giderler. Göletin yakınlarında ağaçları bulunmaktadır. En üstteki dal Kırmızı’nındır! Bütün göleti buradan görebilmektedir. Diğerleri de ördekleri, kaşıkgagalı kuşu görmek ister, ama ağaç da gölet de yalnızca Kırmızı’nındır sanki.

Ağaçta bir de kulübeleri vardır. Kırmızı başka bir rengin adını bile duymak istemediği için kulübe baştan aşağı kırmızıya boyanmıştır. Kulübeyi temizlemeleri gerektiğinde Kırmızı diğerlerine ne yapacaklarını söyler. Sarı, Siyah ve Beyaz kendilerini paralarlar, ama Kırmızı boş boş oturur. Kimse de ağzını açıp bir laf edemez. Sarı, Siyah ve Beyaz neyle oynuyorsa onunla oynamak ister Kırmızı. Hoşuna gitmeyen şeylerin yapılmasına da izin vermez. Hiçbiri karşı çıkamaz… “Kırmızı’ya kim ağzını açabilir ki?”

Bir gün Kırmızı, ağacın, kulübenin, oyuncakların kendisinin olduğunu söyler. Siyah korkuyla kekeleyerek bunun haksızlık olduğunu söyleyince Kırmızı ona “komik örgülü ahmak keçi” diye bağırır. Örgüleriyle gurur duyan Siyah çok öfkelenir ve Kırmızı’ya zorba diyerek onu ağacı, kulübesi ve oyuncaklarıyla baş başa bırakıp gider. Ardından Beyaz… Onun ardından da Sarı… Onlara ihtiyacı olmadığını düşünen Kırmızı yapayalnız kalır. Sarı, Siyah ve Beyaz tekneyi istedikleri renklere boyarlar ve gönüllerince oynarlar. Peki ya Kırmızı ne yapmaktadır?

Belçikalı yazar Brigitte Minne’in yazdığı ve yine Belçikalı çizer Carll Cneut’un resimlediği Kırmızısarısiyahbeyaz arkadaşlık ve zorbalık üzerine incelikli bir hikâye. Beş yaş ve üstü çocuklar için önerilen kitap Sarıgaga Yayınları tarafından yayımlandı.

Carll Cneut’u daha önce yine Sarıgaga Yayınları tarafından yayımlanan “Bahadır” adlı kitaptan tanıyoruz. Resimlerinin dünyaya farklı bir bakışla bakmayı teşvik ettiği söylenen Cneut şöyle diyor: “İllüstrasyonlarım görünmeyene doğru gider. Okurlarım bunları kafalarında tamamlamakta özgürdürler. Bu genellikle yetişkinlerin kafasını karıştırıyor, ama çocukların asla.”

Tülin Sadıkoğlu

Devekuşu Dudu

Dudu, Afrika'da yaşayan yavru bir devekuşu. Kuyruğu ile gurur duyan, gösteriş yapmaktan sıkılmayan uzun lafın kısası kendini beğenmiş biri.

Dudu, gösteriş yapma işini o kadar abartır ki annesinin tüm ikazlarına rağmen kafasını kumun içine gömüp uyumakta ısrar eder. Derken bir gün işler hiç de düşündüğü gibi gitmez. Kafasını kuma gömüp uyur ama sabah olduğunda kafasını çıkaramaz çünkü sıkışmıştır. Sesini de duyuramaz kimselere. Annesi kuluçkaya yatmıştır, babası derin uykudadır... Görenlerse gülmekten alamazlar kendilerini. Devekuşu Dudu düştüğü durumdan çok utanır, yüzü kıpkırmızı olur ama kimse göremez onu. Görse de bundan şikâyet edecek hali yoktur. 

Annesi tesadüfen fark eder onu. Çıkarmak için kuyruğundaki tüylerden çekmeye başlar. Tek başına gücü yetmez buna. Savanadaki diğer canlılar da yardımına koşar. Elbirliği ile kurtarırlar Dudu'yu ama çok beğendiği kuyruğunun gurur duyacak bir yanı kalmaz. 

Gösteriş yapmak mı? Artık aklına bile gelmez böyle şeyler. Dersini almıştır...

Devekuşu Dudu, Racherl Chaundler ve Bernardo Carvalho ortak çalışması. Redhouse Kidz tarafından yayımlanan kitabı ise Esin Güngör Türkçeleştirmiş.

Ebru Akkaş

9 Kasım 2013 Cumartesi

Yanlışlıkla Dünyanın Öbür Ucuna Uçan Çocuk

Alistair ve Eleanor, normal bir evde, normal bir yaşam süren; normal şeyler yaptıkları normal bir mahallede oturan normal insanlardır. Her ikisinin de toplum içerisinde kendisini göstermeye çalışan, sıra dışı insanlara tahammülü yoktur. İlk iki çocukları ne doktorlara, ne hemşirelere ne de öğretmenlere zorluk çıkarmadan gündüz vakti, kolaylıkla doğmuş normal çocuklardır. Ancak üçüncü çocukları Barnaby daha doğumuyla sıra dışı biri olacağını belli eder. Barnaby gece yarısı doğmuş ve Elanor daha önce olmadığı kadar sıkıntı çekmiştir. Tek sıra dışı şey bu değildir: Barnaby doğanın en temel kurallarından biri olan çekim yasasına karşı gelmekte, havada süzülmekte, uçmaktadır. Diğer çocuklar Henry ve Melanie kardeşlerini olduğu gibi kabul etseler de Alistair ve Eleanor için bu, utanç verici bir durumdur.

Barnaby büyürken neredeyse hiç dışarı çıkmaz. Çıktığında da uçup gitmesin diye ona bir tasma takarlar. Bir gün tasmasından kurtulup yukarıya doğru yükselen Barnaby’ye annesi kızar ve ondan havada süzülme işine bir an önce son vermesini ister. Barnaby, bunun mümkün olmadığını söyler ve elinden bir şey gelmediğini ekler. Annesi de bunun üzerine “O zaman üzgünüm. [….] Ama benim de seni sevmek elimden gelmiyor,” diye karşılık verir.

Okula gitme zamanı geldiğinde ise onu istenmeyen çocukların gittiği bir okula gönderirler. Ancak çıkan bir yangın sonucu okul yanıp kül olur. Üstüne bir de Barnaby’nin havada süzülme özelliği televizyonda ifşa edilince tek istedikleri normal bir ailede, normal çocuklarla normal bir yaşam sürmek olan Alistair ve Eleanor için geriye yapılacak tek bir şey kalır: Barnaby’den kurtulmak. Eleanor’un Barnaby’yi gezintiye çıkardığı bir gün uçup gitmesin diye içine kum doldurdukları sırt çantasını bir makasla delmesi sonucu Barnaby uçup gider. Böylelikle Barnaby için –her ne kadar ailesini özlese ve aklında hep onların yanına dönmek olsa da – inanılmaz bir serüven başlamış olur. Önce, havada uçarken normal olmadıkları için ailelerinin evden kovduğu iki harika kadınla karşılaşır. Bir çift olarak yaşayan Marjorie ve Ethel kendilerine Brezilya’da bir yaşam kurmuşlardır. Burada yardım ettikleri bir başka çocuğu büyütmüşler ve bu çocuk New York’ta çok ünlü bir sanatçı olmuştur. Daha sonra yine ailesi tarafından dışlanmış bir sanat eleştirmeniyle karşılaşır ve onuna Toronta’ya gider. Kamçılı bir sirk hayvanı eğitimcisinin elinde tutsak olur ve daha sonra uzaya çıkar… 

Barnaby’nin yaşadığı maceraları kitapta okuyacaksınız. Bu maceraların sonunda Barnaby evine ve ailesine kavuşuyor. Üstelik sonunda havada süzülmesini engelleyecek çare de bulunuyor. Artık normal çocuklar gibi olabilecektir. Ama normal bir çocuk olmayı istiyor muydu Barnaby? “Ne de olsa, o normal denilen çocuklardan kaçı Barnaby’nin yaşadığı maceraları yaşayabilmiş ya da tanıştığı sıra dışı insanlarla tanışabilmişti? Kaçı dünyanın dört bir yanını görmüş, bunu yaparken de birçok insana yardım etmişti?”

Hem normal nedir ki? Marjorie’nin dediği gibi, “Her neyse, şunu bilmelisin ki, senin normal bulduğun şeylerin bir başkasının normal bulduğu şeylerle aynı olmaması, sende anormal bir durum olduğu anlamına gelmez.

İrlandalı yazar John Boyne’un yazdığı, Oliver Jeffers’ın resimlediği, Arif Cem Ünver’in Türkçeleştirdiği Yanlışlıkla Dünyanın Öbür Ucuna Uçan Çocuk, Tudem tarafından yayımlandı. Kitap 10-12 yaş grubu için öneriliyor, ancak yetişkin okurlar da bu kitabı büyük bir keyifle okuyacaktır.


Tülin Sadıkoğlu   

6 Kasım 2013 Çarşamba

Kurt Geri Dönmüş!

Güne gazetelerin "Kurt Geri Döndü" manşetini okuyarak başlayan orman halkını bir korku sarar.

Bay Tavşan, haberi okur okumaz evinin kapısını kilitlemek için yerinden kalkar. Tam da bu sırada kapısı "tak, tak" vurulunca tir tir titremeye başlar. Bay Tavşan, ne yapacağını düşünürken Üç Küçük Domuz'un sesini duyunca rahatlar. Onları içeriye alır. Sonra sırası ile anne keçi ve yavruları, küçük kuzu, kırmızı başlıklı kız Bay Tavşan'ın evine akın eder.

Madem bir araya geldik güzel bir yemek yiyelim diyerek sofrayı hazırlamaya başlarlar. Tam yemeğe oturdukları sırada kapı çalar: Gelen karnı zil çalan kurttur. Kahramanlarımız düşmanlarını karşısında görünce teslim olmak yerine mücadele etmeyi tercih ederler. Kurda pabuç bırakmaya hiç niyetleri yoktur.

Kurt Geri Dönmüş, korkular, korkuları alt etmek üzerine ustaca yazılmış bir kitap. Birlikte hareket etmenin, sorunla yüzleşmenin ve sonlandırmanın önemine de değinen kitabın yazarı Geoffroy de Pennart

Kır Çiçeği Yayınları'ndan çıkan ve bir okul öncesi dönem kitabı olan Kurt Geri Dönmüş'ü Aslı Motchane Türkçeleştirdi.

Ebru Akkaş

4 Kasım 2013 Pazartesi

Ne Yapsak da Ormansız Kalmasak?

“Doğaya saygı göstermenin en güzel yolu, onu tanımaktır.”

Panda Ginkgo, çiçek açan ağaçları gördükçe dünya seyahati sırasında gittiği harika ormanları hatırlar. Ancak ne yazık ki o güzel ormanlar birer birer yok olmaktadır. 

Aklına gelen bu düşünceler üzerine Ginkgo, çocuklara göstermek istediği ilginç bazı şeyler olduğunu söyler. Bunu yaparken de onlara ormanların neden tehlike altında olduğunu anlatacaktır.

Dünyanın farklı yerlerini keşfetmeyi seven Ginkgo’nun, “dünya köşem” dediği çalışma odasında hem seyahatleri için gerekli olan şeyler, hem de bu seyahatlerin anıları bulunmaktadır. Bu anılar arasında çocuklara göstermek istediği bir albüm vardır: Yeryüzündeki ormanlar. 

Fotoğraflardan ilki dünyanın en geniş ormanlarının ve Amazon Nehri’nin bulunduğu cangıl olan Güney Amerika’daki Amazonlar’dır. İkincisi ise bir Afrika ülkesi olan Kongo’daki yağmur ormanlarıdır. Burada upuzun ağaçlar olan maunlar vardır. Ancak dünyanın en uzun ağaçları yağmur ormanlarında değil Amerika’daki Kaliforniya’da bulunmaktadır. Adı sekoya olan bu ağaçlar hükümet tarafından koruma altına alınmıştır. Keşke her ülkede böyle olsa! Özellikle fakir ülkelerde pek çok ormanlık alan tahrip edilmekte. Örneğin; Güney Amerika’da bulunan Brezilya’da çiftçiler tütün, kahve ve soya ekmek üzere yeni alanlar açmak için ormanları kanun dışı yakıyorlarmış. Böylelikle dünyanın en güzel ve en eski ormanlarını yok ediyorlar. Bir başka ülkede, Mymanmar’da (eski adıyla Burma) ise değerli keresteleri nedeniyle ağaçlar kontrolsüzce kesiliyormuş.

Ormanlar böyle yok edildiğinde yalnızca ağaçlar değil birçok bitki ve hayvan da yok oluyor. “Biri gelip evinizi yıksa ne olurdu bir düşünün. Nerede yaşardınız?”

Neyse ki ormanlarını koruyan ülkeler de var. Örneğin; bir kuzey Avrupa ülkesi olan İsveç. Ginkgo’nun arkadaşı Frei, İsveç’teki ormanlarda yaşamakta ve orman bekçiliği yapmaktadır. Onun ve diğer orman bekçilerinin işi ormanları beklemek ve korumak. “İsveç halkı ve ormanları ne kadar şanslı!”

Gingko dünyadan iyi ve kötü başka örnekler de veriyor, ormanların yararlarını anlatıyor. Kitabın sonundaki “Bir Ağaç Dikelim” etkinliğiyle ise çocuklara hangi ağacı seçmeleri gerektiği, ağacı nasıl ve nereye dikecekleri anlatılıyor. Ayrıca anne babalar için de bilgiler bulunuyor.

İnsanlar ellerindeki kaynakların asla tükenmeyeceği vehmine çok kolay kapılıyor. Ancak çevremize, yaşadığımız şehre, doğanın katledilmesiyle ilgili haberlere biraz bakmak bile nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu anlamamızı sağlıyor.   

Josep Palau’nun yazdığı, Rosa M. Curto’nun resimlediği Ne Yapsak da Ormansız Kalmasak?, Tübitak Popüler Bilim Kitapları dizisinden yayımlandı.  Kitap, 6 yaş ve üstü çocuklar için öneriliyor.


Tülin Sadıkoğlu

1 Kasım 2013 Cuma

Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın çocuk şiirleri

Türk şiirinin büyük ustalarından Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın çocuklar için yazdığı yirmiden fazla kitabı var. YKY Doğan Kardeş Kitapları'ndan çıkan Balina ile Mandalina, Başparmak, Cincik, Dolar Biriktiren Çocuk gibi birbirinden güzel isimleri olan şiir kitapları arasında benim için en dikkat çekicisi Yaramaz Sözcükler

Dağlarca, kitabın ön sözünde “öykümü severseniz öyle sevineceğim ki…” diye sesleniyor kardeşlerim dediği çocuk okurlarına. 

Kitapta yer alan şiirlerin bazılarında geçen 14 sözcükle hiç yeni sözcük katmadan 12 şiir yazan Dağlarca’nın yapıtında, dilin ustaca kullanımını, kelimelerin gücünü ve metnin nefes alıp verdiğini, okuruyla iletişim kurduğunu görmüş oluyoruz. Olasılık hesabının sadece sayılarla yapılmadığını da anlıyoruz. Çocukları dil konusunda cesaretlendiren ve oyuna katılmasını sağlayan bu kitap dil üstüne çalışan herkesin de hayranlıkla okuyabileceği ustalıkta.

Yaramaz Sözcükler kitabından tadımlık bir şiir:

De Bakalım Oyunu

Sarmaşık de bakalım
Sözcükler durmuyor
Bıraktığım yerde
Bitkiler duruyor neden
Hahahay

Sarmaşık de bakalım
Bitkiler duruyor
Bıraktığım yerde
Sözcükler durmuyor neden
Hahahay

Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Doğan Kardeş dizisinden çıkan kitaplarını Mustafa Delioğlu resimliyor.

Ebru Akkaş