Annesi ağlıyordu. “Yeter
artık!” diyordu Agata.
Annesi kollarını
masada bitiştirmiş ağlıyordu. Agata onu okşayarak, “Ağlama artık!” diyordu.
Annesi masada
bitiştirdiği kollarına başını dayamış ağlıyordu.“Bak, gitti işte!”
Annesi masada
bitiştirdiği kollarına başını dayamış ağlarken yüzünü kaldırdı, ağlamaktan yüzü
gözü şişmişti.
“Bak, daha ağlayacak
olursan ben de giderim!” dedi Agata. Ancak annesi ağlamaya devam etti. Bunun
üzerine Agata, Tilki’nin yanına gitti.
“Kara Adam döndü mü?”
diye sordu Tilki.
“Döndü…” diye karşılık
verdi Agata.
Kimi zaman çocukların dünyasında olamayacağını ya da
olmaması gerektiğini düşündüğümüz şeyler bir anda çocuk kitaplarında karşımıza çıkar. Hemen itiraz ederiz… Çocuk kitaplarında olmaz, yazılmaz böyle şeyler
deriz… Çocuklarımıza nasıl açıklarız, diye düşünürüz… Aslında, galiba, karşı
çıktığımız, kitaplarda yer almamalı dediğimiz bu çok hassas konular çocukların
hayatında hiç olmamasını umduğumuz şeylerdir. Ancak ne yazık ki var. Savaş var,
ölüm var, kayıplar var, aile içi şiddet var… Elbette, tüm çocuklar doğar doğmaz
ya da kitapla bir ilişki kurmaya başlar başlamaz yukarıda saydığımız ve daha pek
çok şey ekleyebileceğimiz konularla haşır neşir olmalı demiyorum. Ancak
edebiyatın bir iletişim aracı olarak gücünü ve ebeveynin çocuğunu tanıması
açısından kitapların önemini göz önünde bulundurursak yakın çevresinde cereyan
eden ya da bizzat yaşadığı aynı ya da benzeri travmaları anlamlandırabilmesi,
dillendirebilmesi açısından bu tür deneyimleri ele alan kitapların yararlı
olabileceklerine inanıyorum.
Yapı Kredi Yayınları’ndan
çıkan İtalyan yazar Angela Nanetti’nin
yazdığı, Brunella Baldi’nin
resimlediği ve Filiz Özdem’in
çevirdiği Hikâye Ormanı’nda da
oldukça hassas bir konu ele alınıyor: Aile içi şiddet. Angela Nanetti, zor
konuları son derece ustalıkla ele alan, olayların “dehşet”ini olağanüstü bir
naiflikle sarmalayarak ortaya koyan bir yazar. 6-10 arası yaş grubu için
önerilen bu kitapta da aile içi şiddeti, yazar, aynı hassasiyetle işliyor.
Kitaba gelecek olursak… Agata, bitpazarında, bir sürü kürkün
bulunduğu tezgâhın üzerinde gördüğü mavi gözlü tilkiyi görür görmez gözlerini
ondan ayırmayan tilkinin kendisiyle gelmek istediğini anlar. Annesini tilkiyi
almaya ikna eder. Önceleri dolabın içinde, annesinin mantosunun üzerine
yerleştirilmiş bir halde duran tilki sonunda, annesinin de izniyle, Agata’nın
odasında yaşamaya başlar. Böylece Agata ve Tilki arkadaş olur. Tilki, Agata’ya
kendi hikâyesini anlatır. Bir zamanlar uzaklardaki bir ormanda yaşamaktadır,
Tilki. Yaşamak için şahane bir yerdir; bir de avcılar olmasa… Tavşanlar,
ceylanlar, kuğular ve daha pek çok arkadaşı canından olmuştur; ama hiçbir avcı kurnaz
Tilki’yi ele geçirememiştir. Ta ki üç günden bu yana aç olduğu bir gün, ateşin
başında bir şeyler pişiren “Kara Adam”ı görüp yanına yaklaşana kadar. Tilki,
kurulmuş olan kapana yakalanır. Önce, onu yakalayan adamın karısının mantosuna
kürk, ardından kızının odasında yere serilen post olur. En nihayetinde de
bitpazarındaki tezgâha düşer.
Agata, Tilki’ye ormandaki adamın annesini ağlatan Kara Adam
olup olmadığını sorar. Tilki, Kara Adamların çok olduğunu, tilkilerin olduğu
kadar çocukların, hatta balıkların, köpeklerin, kuşların da Kara Adamları
olduğunu söyler.
Agata ve Tilki, hikâyelerden daha fazlasını paylaşırlar.
Hatta bir gün Kara Adam, Agata’nın annesini ağlatmakla kalmaz, yere çarptığı
Tilki’nin kuyruğunu da koparır. Bunun üzerine Agata epeydir ormanına dönmek
isteyen Tilki’yle beraber yola koyulmaya karar verir. Yolda Isidoro adında bir
kediye ve Valentina adında tek kolu kopuk bir bebeğe rastlarlar. Onları da
Hikâye Ormanı’na götürmek üzere yanlarına alırlar. Ancak çok yorulan Agata
bahçedeki bir banka oturmayı ve Tilki’den bir hikâye anlatmasını ister. Hikâye
bütün gece sürer. Ertesi sabah odasında uyanan Agata çevresine bakınıp yerde
duran Tilki’yi, bebek Valentina’yı ve kedi Isidoro’yu görür. Her şey bir rüya mıdır?
Rüya idiyse bile Agata’nın babasına söylediğine göre, “Kara Adamlar gerçekten
var.”
Tülin Sadıkoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder