Ülkemizde –her ne kadar, günümüzde, roman daha çok tercih
edilse de– güçlü bir öykü geleneği var. Bu güçlü gelenek de elbette pek çok iyi
öykücünün ortaya çıkmasına yol açmıştır. Teşbihte hata olmasın, ama edebi
türlerin de bir modası mı oluyor bilinmez, bazı türler zaman zaman yükselişe
geçiyor, zaman zaman da inişe… Yükseliş ve iniş derken elbette okunma
oranlarından bahsediyoruz.
Bir de öykü, kısa olduğu için, kolay yazılır diye bir kanı vardır.
Bana göreyse tam tersi bir durum söz konusu. Bir kere yazdığınız öykü okurun
ilgisini tutabilecek ilginçlikte olacak; bir şey anlatmayı başarabileceksiniz
ve iyi yazılmış olacak… Kullandığınız kelimeler ne eksik ne de fazla olacak. Üstelik
çocuklar gibi çok araştıran, soran ve eleştirilerini içtenlikle dile getiren
bir okur grubu için yazıyorsanız iş daha da zorlaşıyor!
Kişisel olarak ben de çocukluğumdan itibaren romana
yönelmiştim. Ancak içinde barındırdığı inceliği fark ettiğimden bu yana öyküye
ilgim arttı. Özellikle hızla akıp giden hayatın içinde fark edemediklerimizi
bize gösterdiği; etrafımıza, görerek bakmanın önemini ayırt etmemizi sağlayarak ayrıntıların
ne kadar güzel olabileceğini ve yaşamın ayrıntılarla zenginleştiğini fark
ettirdiği; sabırlı olmayı, önemsiz gibi görünen şeyleri dinlemeyi öğrettiği
için öykü bir okurun hayatına çok şey katabilmektedir, kanımca.
Şükran Farımaz,
hem yetişkinler hem de çocuklar için yazan bir öykücü ve kısa bir süre önce Can Çocuk Yayınları’ndan İnci Avcısı başlıklı öykü kitabı
yayımlandı. Kitap, ilk izlenim olarak daha küçük yaşta çocuklar için yazılmış
gibi görülse de aslında ilkgençlik diyebileceğimiz 12 yaş ve üstü gruba hitap
eden on üç öykü içeriyor. Bu arada, yaş grupları elbette yalnızca birer öneridir, bir
zorunluluk değildir. Her okur kendi okuma serüvenine göre okumak istediği
kitabı seçecektir.
Kitaptaki öykülere gelecek
olursak… Örneğin; Lavtacı’da, genç
bir müzisyenin müziğinin nasıl olgunlaştığını; Karbaba’da
erimekte direnen bir kardan adamını; Gemi’de
görmüş geçirmiş, güvertesi boş, yelkenleri lime lime, direkleri parçalanmış bir
gemiyi; İyi Geceler Kaptan’da Güney Kutbu’na seyahat eden
Kaptan Scott ve arkadaşlarını; Babil’in
Asma Bahçeleri’nde evini özlemle hatırlayan eşini memnun etmek için çölün
tam ortasında dünyanın en güzel bahçesini yetiştiren kralın öyküsünü; İnci Avcısı’nda yeşil bir incinin
peşindeki inci avcısını; Kayıp Masal’da
dünyanın en yaşlı, en çirkin, en aksi cadısının da sevecenlik ve incelik
bekleyebileceğini ve diğer öyküleriyle başka pek çok şeyi bize anlatıyor, gösteriyor Şükran
Farımaz.
Yazarın, kimi zaman masalsı bir dil kullandığı, duru bir
Türkçeyle, titizlikle ve incelikle yazdığı öyküleri gerçekten de okurda iyi
edebiyat tadı bırakıyor.
Tülin Sadıkoğlu