29 Eylül 2014 Pazartesi

Benim Adım... Dizisi

Son on yılda çocuklara farklı sanat disiplinlerini gerek ana hatlarıyla gerek detaylı anlatan birçok kitap yayımlandı. Bununla beraber sanatçıların biyografileri de ihmal edilmesi. Altın Kitaplar’dan çıkan “Benim Adım ...” dizisi bu konuda başvuru niteliğini taşıyan bir dizi oldu.

Benim Adım Leonardo da Vinci kitabında Da Vinci’nin ağızdan anlatılan bir yaşam öyküsüyle karşılaşıyor. Üstelik yalnızca ressam hakkında değil, ressamın yaşadığı dönemle ilgili de bilgi sahibi oluyor. Kitapta, sırf boyaları birbirine karıştırıp, tuvale sürmekle ressam olunmayacağı, bunun için sanatçının çok yönlü olması gerektiği de anlatıyor. Antonio Tello’nun yazdığı kitabı Türkçeye Farah Yurdözü çevirmiş.
 
10 yaş üstü çocuklar için hazırlanan dizinin diğer bir kitabı ise Mozart hakkında. Benim Adım Mozart, müzik tarihinin en önemli bestecilerinden olan Avusturyalı Wolfgang Amadeus Mozart’ın hayatını ve eserlerini konu alıyor. Kitapta, ilk senfonisini sekiz, ilk operasını on iki yaşında besteleyen müzisyenin, ölüm döşeğinde yarım bıraktığı cenaze marşına kadar neredeyse tüm eserlerinin öyküleri çocuklara kısaca aktarılıyor. Meritxell Marti’nin kitabını okuduktan sonra çocuklara, hakkında bilgi sahibi oldukları bu opera ve besteleri dinlemek kalıyor.

Benim Adım dizisinden adını farklı konularda tarihe yazdırmış Johannes Gutenberg, Jules Verne, Marie Curie, Miguel de Cervantes gibi isimlerin de biyografileri yayımlandı. Dizi eğlenceli bir dil ve farklı bir yaklaşım ile sanatçı, bilimadamı, yazarların dünyasını çocuklara sunuyor.

Ebru Akkaş
 

25 Eylül 2014 Perşembe

İnci Avcısı

Ülkemizde –her ne kadar, günümüzde, roman daha çok tercih edilse de– güçlü bir öykü geleneği var. Bu güçlü gelenek de elbette pek çok iyi öykücünün ortaya çıkmasına yol açmıştır. Teşbihte hata olmasın, ama edebi türlerin de bir modası mı oluyor bilinmez, bazı türler zaman zaman yükselişe geçiyor, zaman zaman da inişe… Yükseliş ve iniş derken elbette okunma oranlarından bahsediyoruz.

Bir de öykü, kısa olduğu için, kolay yazılır diye bir kanı vardır. Bana göreyse tam tersi bir durum söz konusu. Bir kere yazdığınız öykü okurun ilgisini tutabilecek ilginçlikte olacak; bir şey anlatmayı başarabileceksiniz ve iyi yazılmış olacak… Kullandığınız kelimeler ne eksik ne de fazla olacak. Üstelik çocuklar gibi çok araştıran, soran ve eleştirilerini içtenlikle dile getiren bir okur grubu için yazıyorsanız iş daha da zorlaşıyor!

Kişisel olarak ben de çocukluğumdan itibaren romana yönelmiştim. Ancak içinde barındırdığı inceliği fark ettiğimden bu yana öyküye ilgim arttı. Özellikle hızla akıp giden hayatın içinde fark edemediklerimizi bize gösterdiği; etrafımıza, görerek bakmanın önemini ayırt etmemizi sağlayarak ayrıntıların ne kadar güzel olabileceğini ve yaşamın ayrıntılarla zenginleştiğini fark ettirdiği; sabırlı olmayı, önemsiz gibi görünen şeyleri dinlemeyi öğrettiği için öykü bir okurun hayatına çok şey katabilmektedir, kanımca.

Şükran Farımaz, hem yetişkinler hem de çocuklar için yazan bir öykücü ve kısa bir süre önce Can Çocuk Yayınları’ndan İnci Avcısı başlıklı öykü kitabı yayımlandı. Kitap, ilk izlenim olarak daha küçük yaşta çocuklar için yazılmış gibi görülse de aslında ilkgençlik diyebileceğimiz 12 yaş ve üstü gruba hitap eden on üç öykü içeriyor. Bu arada, yaş grupları elbette yalnızca birer öneridir, bir zorunluluk değildir. Her okur kendi okuma serüvenine göre okumak istediği kitabı seçecektir.

Kitaptaki öykülere gelecek olursak… Örneğin; Lavtacı’da, genç bir müzisyenin müziğinin nasıl olgunlaştığını;  Karbaba’da erimekte direnen bir kardan adamını; Gemi’de görmüş geçirmiş, güvertesi boş, yelkenleri lime lime, direkleri parçalanmış bir gemiyi; İyi Geceler Kaptan’da Güney Kutbu’na seyahat eden Kaptan Scott ve arkadaşlarını; Babil’in Asma Bahçeleri’nde evini özlemle hatırlayan eşini memnun etmek için çölün tam ortasında dünyanın en güzel bahçesini yetiştiren kralın öyküsünü; İnci Avcısı’nda yeşil bir incinin peşindeki inci avcısını; Kayıp Masal’da dünyanın en yaşlı, en çirkin, en aksi cadısının da sevecenlik ve incelik bekleyebileceğini ve diğer öyküleriyle başka pek çok şeyi bize anlatıyor, gösteriyor Şükran Farımaz.  

Yazarın, kimi zaman masalsı bir dil kullandığı, duru bir Türkçeyle, titizlikle ve incelikle yazdığı öyküleri gerçekten de okurda iyi edebiyat tadı bırakıyor.
 
Tülin Sadıkoğlu

24 Eylül 2014 Çarşamba

Bilim ve Mutfak

Buz neden suyun üstünde batmadan durur? Tenceredeki yemek kaynamaya başladığında ne olur? Neden demir ısınır da tahta ısınmaz? Mikrodalga fırın nasıl çalışır?



Son yıllarda çocuklar için hazırlanan yemek kitapları sayısındaki artış dikkatten kaçmayacak kadar fazla. Geçen yıl Frankfurt Kitap Fuarı’nda birçok yayınevinin yemek kitabı temalı standı salonlarda yer almıştı.

Bunun çocukları fast-food tarzı beslenme alışkanlığından kurtarmak, el becerilerini geliştirmek,  evde yemek yapmanın dışarıda yemekten daha düşük maliyetli olması gibi birçok sebebi olabileceği gibi sosyolojik açıdan farklı bir değerlendirmesi de yapılabilir.

Bilim ve Mutfak kitabı ise bu konuda farklı bir yaklaşım sergiliyor. Kitapta yer alan yoğurtlu kek, meyve suları ve özleri, mide ağrısına çareler ve bulaşık yıkama gibi başlıklar mutfak ve bilim olarak ayrılan sayfalarda değerlendiriliyor.

Kitaptaki buzlu limonata başlığını ele alırsak karşımıza şöyle şeyler çıkıyor: Mutfak tarafında limonata hazırlamak için gereken malzemeler listeleniyor. Mutfak malzemelerinden bir olan limon sıkacağı ile sıkılan limonda birkaç çekirdek bulunabileceği ima ediliyor. Sayfanın alt tarafındaki resimde limonatanın üzerinde yüzen bu çekirdek vesilesi ile gemilerin neden batmayacağı açıklanıyor.

Bilim kısmında ise Arşimet Kanunu anlatılıyor. Limonatanın içine atılan buzlardan maddenin farklı hallerine dair bilgi veriliyor. Arşimet ile ilgili kısacık biyografik bilgi de ihmal edilmiyor.

Bilim ve Mutfak, çocuklar için hazırlanan yemek kitaplarından işin içine bilimi katmasıyla farklılaşıyor. Alberto Douglas Scotti’nin yazdığı Filippo Pietrobon’un resimlediği kitap İş Bankası Kültür yayınların’ca Filiz Özdem çevirisi ile yayımlandı.

Frankfurt Kitap Fuarı'ndan bir stand



Ebru Akkaş

22 Eylül 2014 Pazartesi

Okula Başlarken

Yeni öğretim yılı geçtiğimiz hafta başladı… Okula yeni başlayan öğrenciler için okulun ilk günü belki de her zaman hatırlayacakları bir gün oldu. Kimi merakla, kimi endişeyle, kimi korkuyla, kimi de güle oynaya gitti… Tıpkı sevgili Gülçin Alpöge’nin Okula Başlarken kitabında anlattığı Yonca, Alihan, Esra, Mehmetcan, Perihan ve Hasan gibi.
 
Sonbahar gelip yapraklar dökülmeye, kuşlar toplanıp sıcak ülkelere gitmeye başlayınca okulların açılma zamanının geldiğini anlarız.

Etrafı bir telaş sarar. Önlükler dikilir ya da alınır, okul çantaları hazırlanır. Beslenme çantaları ortaya çıkar.

Okula yeni başlayacak çocuklar heyecana kapılırlar. Kimi arkadaşlarına kavuşacağı için sevinir. Kimi tatil bitiyor diye üzülür.

Yonca okula başlayacağı için sevinçlidir. Öyle ki sabah erkenden kalkıp hazırlanmıştır. Alihan ise Yonca’nın aksine öfkelidir; çünkü okula köpeği ile gidip geleceğini düşünmüştür. Perihan’ın derdi ise bambaşkadır; okuldan kimlik kartını istemişlerdir ama her yeri aramalarına karşın kimlik kartı henüz bulunamamıştır. Mehmetcan endişelidir, annesinin akşam onu almayı unutacağından korkmaktadır. Diğerleri de farklı duyguları yaşamaktadır; ancak çocuklar hangi duygularla okula başlamış olursa olsun hepsinin yüzü günün sonunda gülecektir. Ne de olsa artık okullu olmuşlardır.

Doğrusu ben dersler başlayacağı için sevinen öğrencilerdendim. Bıraksalar okula bir yıl erken gidecekmişim. O nedenle yeni ders yılının başlaması benim için her zaman sevinçli bir olay olmuştur. Üstelik ilkokuldaki beslenme çantamı da hâlâ hatırlarım. Siz kendinizinkini hatırlıyor musunuz? Peki ya çocuğunuzun ilk okul günü nasıldı?

Yazar ve akademisyen Gülçin Alpöge'nin yazdığı, AÇEV’in yayımladığı Okula Başlarken adlı resimli öykü kitabı, okula yeni başlayan çocukların hissettiklerini, yaşadıklarını anlatıyor. Bu kitabı okuyanlar görecekler ki hissettiklerinde, yaşadıklarında yalnız değiller.
 
Kitaptaki neşeli resimler ise Ayşe İnan Alican’a ait.

Tülin Sadıkoğlu

 
Not: Teknik yardım için Miray Dilsiz'e teşekkürlerimle. 

19 Eylül 2014 Cuma

Konuşan Köpek

Evcil hayvan sahibi olmayı istemek, çocuk kitaplarında sıklıkla işlenen bir konu. Çocuğun kedi, köpek sahibi olmayı istemesi; büyüklerin bazen bu isteğe karşı çıkmaları bazen çocuğu desteklemeleri farklı yazarlar tarafından defalarca anlaltıldı.

Michael Rosen'ın yazdığı, Tony Ross'un resimlediği Konuşan Köpek'te de işlenen bu konu bu kez bizleri ters köşeye yatırıyor. Nasıl mı?

Tuğçe ve annesi bir köpek almak istiyorlardı. Bunun için tercih ettikleri yer evcil hayvan satan bir dükkân değilde bir hayvan barınağıydı. 

Tuğçe barınaktan bir hayvan almak için mülakata girmek ve bu mülakatı başarıyla tamamlamak zorundaydı. Tuğçe görüşme salonuna girdiğinde masada bir köpeğin onları beklediğini gördü.

Köpek, "Hımm... Demek adın Tuğçe, öyle mi?" diyerek Tuğçe ile konuşmaya başladı. Bu sırada Tuğçe'nin annesi dayanamayıp kızı yerine yanıt verince köpek kibarca annesine muhatabının o değil Tuğçe olduğunu hatırlattı.

Köpeğin Tuğçe'ye daha önce evcil hayvanı olup olmadığı, eğer onları seçerse temel ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağına dair birçok soru sordu. İsmi, yaramazlık yaptığında neler olabileceği, sağlık kontrolleri gibi değinmedik konu bırakmadılar. Tuğçe'nin bu sorulara tatmin edici yanıtlar verip vermediğini merak edenler devamını kitapta okuyabilir.  

Konuşan Köpek, Acar Erdoğan çevirisi ile Mavibulut Yayıncılık etiketi ile piyasaya çıktı. Kitap okul çağı, özellikle okuma yazmayı yeni öğrenen çocuklar için güzel bir okuma vaat ediyor.

Ebru Akkaş

17 Eylül 2014 Çarşamba

Kütüphane Faresi - Bir Dostun Öyküsü

Sam, kütüphanede, minik bir deliğin içinde yaşayan ve çocuklar için kitap yazan, kitap okumaya da bayılan bir kütüphane faresidir. Ancak çok utangaç olduğu için kendini kimseye göstermemiştir henüz.

Bir gün kütüphane görevlisi Bayan Forrester, haftada bir gün Yazar ve Çizerler Kulübü için kütüphaneye gelen çocuklara bir proje verir. Bir kişi yazar, bir kişi de çizer olacak ve bir kitap hazırlayacaklardır. Herkes eşleşir, ancak Tom tek başına kalır. Bayan Forrester, Tom’la birlikte çalışacağını söyler.

Bu arada gizemli yazarımız Sam bütün gece çalıştıktan sonra sabah masanın üzerinde uyuyakalmıştır. Neyse ki çocuklar kütüphaneye girerken Sam uyanır. Fakat aceleyle kaçarken minik not defterini masanın üzerinde unutur. Defteri bulan Tom, bunu kütüphane görevlisine götürür. Bayan Forrester içinde yazılanlara göz atınca not defterinin ünlü yazar Sam’e ait olduğunu tahmin eder. Tom, not defterini tekrar masanın üzerine koymayı teklif eder. Böylece Sam defterini bulabilecektir. Öyle de olur. Ancak Sam acele edeyim derken mürekkep kabına basmış ve masanın üzerinde ayak izlerini bırakmıştır.

Ertesi sabah bu izleri gören Tom, Sam’i bulmaya karar verir. Arayıp bulduğu ve farenin evi olduğunu düşündüğü deliğin önüne atıştırmalık peynir, fıstıklı kraker bırakır. Çok şaşıran Sam bu yiyeceklere dokunmazsa onu bulmaya çalışan kişinin peşini bırakacağını düşünür. Ama yanılmıştır… Tom, kütüphane faresine bir mektup yazmaya karar verir; ama ne söyleyeceğini bilemez. Bunun üzerine bir öykü yazmaya başlar. Başlığı “Utangaç Biri”dir. Öyküyü bitiren Tom, bunu minik deliğin girişine bıraktır. Tüm o yiyeceklere dayanan Sam, öyküyü okumaktan kendini alamaz. Tom’un düzenli olarak kütüphaneye gelen çocuklardan biri olduğunu da hatırlayınca aklına bir fikir gelir ve çalışmaya koyulur. Kısa sürede ortaya… Ne çıktığını kitabı okuyunca göreceksiniz!

İlhamın nereden geleceği belli olmaz! Daniel Kirk’ün yazdığı ve geleneksel bir çizgide resimlediği Kütüphane Faresi – Bir Dostun Öyküsü başlıklı resimli öykü kitabında kütüphane faresi ve gizemli yazar Sam, yazacağı öykü için Tom’a ilham kaynağı oluyor. Üstelik Tom, utangaç Sam’le ilişki kurmanın bir yolunu bularak birlikte harika şeyler yapıyorlar.

Final Kültür Sanat Yayınları tarafından yayımlanan Sam’in maceraları Kütüphane Faresi ile başlıyor; Kütüphane Faresi – Bir Dostun Öyküsü, Kütüphane Faresi – Bir Müze Macerası ve Kütüphane FaresiDünya Seyahati ile devam ediyor.
  
Tülin Sadıkoğlu

15 Eylül 2014 Pazartesi

Kurabiye’nin Orman Macerası



Ormanın en eski ağaçlarının birinin dibinde, birbirine bağlı kovuklarda yaşayan kocaman tavşan ailesinin en küçük ferdi Kurabiye adında bir tavşancıktır. Bu büyük ailenin korunaklı yuvasında yaşayan bu tavşancığın birtakım endişeleri vardır. Bunlara endişe değil de korku demek daha doğru olur.

Kurabiye, ne kadar ufak tefekse korktuğu şeylerin listesi o kadar kocamandır. Kurabiye etrafında tuhaf olduğunu düşündüğü şeylerin dışında sıradan şeylerden de çok korkar. Korkuları günlük hayatını gölgeler. Endişe etmekten yaşayamaz hale gelir neredeyse.

Düşüncelerinden kurtulmak için hiçbir şey düşünmemeye karar vermesi de işe yaramaz. Derken “Guuur!” diye duyduğu ancak nereden geldiğini anlamadığı ve anlamak için çaba sarf etmeyi akıl edemediği için kendini ormanda bulur. Burada tüm korkularıyla baş başa kalır. Onu tedirgin eden sesin nereden geldiğini fark ettiğindeyse hayat onun için daha kolay olur.

Debi Gliori’nin yazıp resimlediği Kurabiye’nin Orman Macerası, korku, endişe üzerinde yazılmış resimli bir kitap. Kitap korkuların üstesinden gelmeyi edebi ve görsel bir dille anlatmayı başarıyor. Ayrıca metinlerdeki esprili dil, korkularımıza bu şekilde yaklaşabileceğimizi bizlere hatırlatıyor.

Sevgi Atlıhan’ın çevirdiği Kurabiye’nin Orman Macerası, İş Bankası Kültür Yayınları’nca geçen aylarda yayımlandı.

Ebru Akkaş

12 Eylül 2014 Cuma

Çöplük

Gelip görmek ister misiniz? Şunu bilmelisiniz ki, Behala’ya daha yaklaşmadan kokusunu alırsınız. Yaklaşık iki yüz futbol sahası büyüklüğünde vardır, ya da bin basketbol sahası, bilemiyorum; bana sonsuzmuş gibi görünüyor. Bu sonsuz çöplüğün ne kadarının stuppa olduğunu da bilmiyorum, ama kötü geçen günlerde çoğu pislikten ibaretmiş gibi geliyor. Bir de hayatınızı ona batıp çıkarak, onu soluyarak, onun yanı başında uyuyarak geçirmek yok mu… Kim bilir, belki bir gün ‘ilginç bir şey’ çıkıverir.

On dört yaşlarında, kardeş kadar yakın iki arkadaş Raphael ve Gardo, Himalayalar’dan daha yüksek çöp yığınlarının bulunduğu Behala’da yaşarlar. Bu iki çöp toplayıcı çocuk, şehrin her yerinden gelen çöp torbalarını karıştırarak işe yarar bir şeyler bulmaya çalışır. Örneğin; plastik, beyaz ve temiz kâğıt, her türlü karton, teneke kutular ve metal, cam şişeler, bez ve kumaş… Şansları yaver giderse, bulduklarını satarak yaşamlarını sürdürürler.  

Raphael ve Gardo’nun çöp yığınlarında birlikte çalıştıkları bir gün Raphael deri bir el çantası bulur. Çantadan bir cüzdan, ikiye katlanmış bir harita ve haritanın içinden de bir anahtar çıkar. Oldukça şişkin olan cüzdanda bin yüz peso vardır. Raphael çantayı bulduğu için altı yüz pesoyu kendine alır, kalan beş yüz pesoyu da Gardo’ya verir. Buldukları kimlik kartından cüzdanın José Angelico adında birine ait olduğunu anlarlar, ancak geri götürmek pek mümkün görünmemektedir. Her şeyi yeniden çantaya koyarlar ve dikkat çekmemek için çalışmaya devam ederler. Ancak ertesi gün polis gelir. Çantayı bulana ödül vereceklerini söylerler, ama Raphael ve Gardo’nun polisle işbirliği yapmaya niyetleri yoktur. Böylece çantayı saklamaya karar verirler. Bunun için de en iyi yer gerçek adı Jun-Jun olan Sıçan’ın yaşadığı yerdir.

Üç arkadaş birdenbire kendilerini bir entrikanın içinde bulur. Her bir ipucunu takip ederek ve adım adım ilerleyerek bu entrikayı çözmeye çalışırken bir yandan da kaçmaları gerekir.

Polis şiddeti, yozlaşmış politikacılar, kayıp altı milyon dolar, öldürülen kâhya, yetim kalan küçük bir kız, bir şifre ve bir harita… Tüm bunlar kitaba polisiye roman özelliği verse de kitap içinde çok daha fazlasını barındırıyor.

İngiliz yazar Andy Mulligan’ın yazdığı, Arif Cem Ünver’in Türkçeleştirdiği Çöplük, Tudem tarafından yayımlandı. Kitap, 12-15 yaş grubu okurlar için öneriliyor.

Tülin Sadıkoğlu

10 Eylül 2014 Çarşamba

Bir Masal Anlat



Masal anlatmaya ve dinlemeye ne büyüklerin ne de küçüklerin bir itirazı var. Dönem dönem masalların verdiği mesajlara, ana fikirlere itirazlar olsa da masallar öyle ya da böyle herkesin hayatının içinde olmaya; dünyanın farklı yerlerinde aynı masal farklı anlatılarla insanların hayatını renklendirmeye devam ediyor. 

Bir Masal Anlat’da on beş yazar bilinen 15 masalı yeniden anlatıyor. Kitabın giriş bölümünde çalışma ile ilgili bir bilgi yer almadığı için kitabın çıkış noktası ve kitapta yer alan masalların yazarlar tarafından mı seçildiği yoksa belirlenen masalların mı tekrar anlatıldığı ile ilgili bilgimiz maalesef eksik. 

Filiz Özdem’in hazırladığı kitapta Berat Alanyalı, Betül Dünder, Betül Tarıman, Doğan Yarıcı, Elif Sofya, Faruk Duman, Filiz Özdem, Gürsel Korat, Müge İplikçi, Nalân Kiraz, Neslihan Önderoğlu, Ömer F. Oyal, Semra Topal Tuncer Erdem ve Zeynep Köylü’nün anlatıları yer alıyor.

Tekrar anlatılan masallardan bazılarıysa: Rapunzel, Parmak Kız, Kuyruğu Zilli Tilki, Kurbağa Prens, Hansel ile Gretel, Fareli Köyün Kavalcısı, Uyuyan Güzel, Bremen Mızıkacıları.

Anlamları ve anlatımları değişen masalların özgün hali ve teması ile ilgili bilgileri -daha önce masalı okumamış ya da unutmuş olanların karşılaştırmayı daha iyi yapabilmesi amacıyla olsa gerek- masalların sonunda bulmak mümkün.

Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitabı Emine Bora resimlemiş. Kitap arkasındaki yaş bandına göre 8 ile 10 yaş arasındaki çocuklara öneriliyor.

Ebru Akkaş