25 Eylül 2014 Perşembe

İnci Avcısı

Ülkemizde –her ne kadar, günümüzde, roman daha çok tercih edilse de– güçlü bir öykü geleneği var. Bu güçlü gelenek de elbette pek çok iyi öykücünün ortaya çıkmasına yol açmıştır. Teşbihte hata olmasın, ama edebi türlerin de bir modası mı oluyor bilinmez, bazı türler zaman zaman yükselişe geçiyor, zaman zaman da inişe… Yükseliş ve iniş derken elbette okunma oranlarından bahsediyoruz.

Bir de öykü, kısa olduğu için, kolay yazılır diye bir kanı vardır. Bana göreyse tam tersi bir durum söz konusu. Bir kere yazdığınız öykü okurun ilgisini tutabilecek ilginçlikte olacak; bir şey anlatmayı başarabileceksiniz ve iyi yazılmış olacak… Kullandığınız kelimeler ne eksik ne de fazla olacak. Üstelik çocuklar gibi çok araştıran, soran ve eleştirilerini içtenlikle dile getiren bir okur grubu için yazıyorsanız iş daha da zorlaşıyor!

Kişisel olarak ben de çocukluğumdan itibaren romana yönelmiştim. Ancak içinde barındırdığı inceliği fark ettiğimden bu yana öyküye ilgim arttı. Özellikle hızla akıp giden hayatın içinde fark edemediklerimizi bize gösterdiği; etrafımıza, görerek bakmanın önemini ayırt etmemizi sağlayarak ayrıntıların ne kadar güzel olabileceğini ve yaşamın ayrıntılarla zenginleştiğini fark ettirdiği; sabırlı olmayı, önemsiz gibi görünen şeyleri dinlemeyi öğrettiği için öykü bir okurun hayatına çok şey katabilmektedir, kanımca.

Şükran Farımaz, hem yetişkinler hem de çocuklar için yazan bir öykücü ve kısa bir süre önce Can Çocuk Yayınları’ndan İnci Avcısı başlıklı öykü kitabı yayımlandı. Kitap, ilk izlenim olarak daha küçük yaşta çocuklar için yazılmış gibi görülse de aslında ilkgençlik diyebileceğimiz 12 yaş ve üstü gruba hitap eden on üç öykü içeriyor. Bu arada, yaş grupları elbette yalnızca birer öneridir, bir zorunluluk değildir. Her okur kendi okuma serüvenine göre okumak istediği kitabı seçecektir.

Kitaptaki öykülere gelecek olursak… Örneğin; Lavtacı’da, genç bir müzisyenin müziğinin nasıl olgunlaştığını;  Karbaba’da erimekte direnen bir kardan adamını; Gemi’de görmüş geçirmiş, güvertesi boş, yelkenleri lime lime, direkleri parçalanmış bir gemiyi; İyi Geceler Kaptan’da Güney Kutbu’na seyahat eden Kaptan Scott ve arkadaşlarını; Babil’in Asma Bahçeleri’nde evini özlemle hatırlayan eşini memnun etmek için çölün tam ortasında dünyanın en güzel bahçesini yetiştiren kralın öyküsünü; İnci Avcısı’nda yeşil bir incinin peşindeki inci avcısını; Kayıp Masal’da dünyanın en yaşlı, en çirkin, en aksi cadısının da sevecenlik ve incelik bekleyebileceğini ve diğer öyküleriyle başka pek çok şeyi bize anlatıyor, gösteriyor Şükran Farımaz.  

Yazarın, kimi zaman masalsı bir dil kullandığı, duru bir Türkçeyle, titizlikle ve incelikle yazdığı öyküleri gerçekten de okurda iyi edebiyat tadı bırakıyor.
 
Tülin Sadıkoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder