9 Şubat 2015 Pazartesi

Kıyıya Vuran Kız

Wammers Kasabası sakinlerinden Bayan Suyarpuzu kumsalda dolaşırken kumlar üzerinde yatan bir kız çocuğu görür. Çocuğun ölmüş olabileceğini düşünerek soluğu polis memurunun yanında alır. Dönüp geldiklerinde ise çocuğun üstündekileri çıkarıp elbisesini kurutmaya çalıştığını görürler.

Kız, kasabanın sahiline nasıl geldiğini eksik de olsa anlatır, yalnız ismini bir türlü hatırlayamadığı için adını kaybettiğini Söyler. Wammers kasabası sakinleri onu Kazazede diye çağırmaya başlar.

Daha sonra Kazazede bir ağacın altına yerleşir. Yatağını hamaktan, masasını valizinden yapar. Kasabayı sever ve burada kalmak ister. Bunda annesi öldükten sonra birlikte yaşadığı teyzesinin zalimliklerinden kurtulmaya çalışmasının payı da büyüktür elbet. Kasabadakileri ve kasabayı çok merak eder. Keşif turlarına çıkar. Bu sırada kasabanın ormanında Karanlık Tepe'de yaşayan ve herkesin dert olarak gördüğü ayı ile karşılaşır. Kasabadakiler gün gelip sorun diye adlandırdıkları ayının işlerine yarayacağından habersizdirler henüz.

Wammers kasabasındakiler Kazazede'yi evlat edinmek ister ve seçim yapması için onunla vakit geçirirler. Her ziyaret ettiği ailede farklı bir duyguyu tadar Kazazede. Bu sırada kasabada beklenmedik bir hareketlilik yaşanır. Kazazede de ortaya çıkan sorunda çözüm yolu bulmak için uğraşır.

Kıyıya Vuran Kız çocuğun birey olarak görüldüğü, çocukların da seçme hakkının olduğu üzerine yazılmış bir kitap. Hikayede sorunlarla yüzleşilmesi kadar seçimler, seçim yapmak zorunda kalmak gibi temalar ele alınıyor.
 
Hayykitap'tan çıkan Stefan Boonen'in yazdığı, Tom Schoonoogle'in resimlediği kitabı dilimize Burak Sengir çevirmiş.
 
Ebru Akkaş

6 Şubat 2015 Cuma

Söz-Düş Makinesi

Telepat makine Söz-Düş nasıl çalışıyordu? Ben nereden bileyim! Doğru, onu ben yaptım fakat yalnız başıma değildim. Düşünceleri okuyan makinenin icadında, kedim Oreste’nin yardım eli, daha doğrusu yardım patisi de büyük rol oynadı. Nasıl mı?

Bir tekniker, bozuk olan faks makinesini tamir etmeye çalışırken kedisi Oreste açık bir pencereden girmiş olan bir kelebeği yakalamak üzere tezgâhın üstüne atlar ve böylece nutella kavanozunu faks makinesinin üstüne yuvarlar. Tekniker önce kedisine söylenir, ardından da faks makinesine ve nutellasına hayıflanır. Nutellalı faks makinesi birdenbire çalışmaya başlar ve teknikerin söyledikleriyle düşündüklerini yazar. Ne olduğunu anlamaya çalışırken tekniker, çikolatalı faks makinesinin antenine dokunduğunda çalıştığını fark eder.
 
Faks makinesi birdenbire düşünceleri okumaya nasıl başladı, diye soracaksınız. Tekniker de bilmiyor. Kaza sonrasında bazı elektronik devreler kapanmış ve başkaları açılmış olabilirdi; belki de anten ve sinyal yükselticisi teknikerin düşündüğünden daha güçlüydü ya da nutella yalnızca teknikerin değil, makinenin de düşüncelerini daha berrak bir hale getirmişti. Kişisel olarak ben sonuncu tahmine katılabilirim J

Tekniker, kendisinin ve kedisi Oreste’nin icadı olan bu özel makineyle televizyonda yayımlanan bir programa katılmayı, böylelikle iki kişilik tatil ödülünü kazanmayı planlar. Ancak olaylar daha farklı gelişir. Gizli serviste çalışan Albay Sardalye, önce makinenin gerçekten düşünceleri okuyabileceğine inanmaz. Ancak, artık adı Söz-Düş olan makinenin söyledikleriyle düşündüklerini yazması üzerine şaşkınlıktan çığlıklar atar:

“Çok ilginç görünüyor!” dedi ve makine çalışmaya koyuldu.
Söz: Çok ilginç görünüyor!
Düş: Bu iki budalanın saçma makinesi çalışırsa adımı değiştiririm... Kahretsin, bu kedi de ne kadar yapışkan!

Albay Sardalye, teknikere icat ettiği makinenin askeri bir sır, dolayısıyla ülkeleri için yaşamsal öneme sahip olduğunu söyler ve makineden kimseye bahsetmemesini ister. Kod adlarını balıklardan alan ve bir balık toptancısında konuşlanan bu tuhaf ekip bir deney yapacaktır. Kod adı artık “spirograf” olan tekniker de onlara yardım edecektir. Bu deneye göre bir ailenin üzerine yerleştirilen mikrofonlarla makinenin nasıl çalıştığı ve nasıl daha iyi bir hale getirilebileceği ölçülecektir. Sonrasında ne mi olacak? Okuyun göreceksiniz... Ama şu kadarını söylemeliyim ki işin içinde yine Oreste ve bu sefer nutella yerine çilek reçeli olacak...

Eğlenceli olduğu kadar ironik bir kitap “Söz-Düş Makinesi”... Neredeyse bütün yetişkinlerin söyledikleriyle düşündükleri farklı. Yalnızca çocuklar ve hayvanlar ne düşünüyorlarsa onu söylüyorlar.

Stefano Bordiglioni’nin yazdığı, Mert Tugen’in resimlediği ve Tolga Darcan’ın çevirdiği; absürt olayların, ilginç karakterlerin, eğlenceli ve beklenmedik olayların yer aldığı Söz-Düş Makinesi, Can Çocuk Yayınları tarafından yayımlanıyor. Kitap, 10 yaş ve üstü çocuklar için öneriliyor; ancak 9 yaşındaki okurlar da kitabı rahatlıkla okuyabilirler.

Tülin Sadıkoğlu

4 Şubat 2015 Çarşamba

Rita ve Adsız



Rita huysuz bir kız çocuğu. O kadar ki doğum gününde gülüp eğlenmek yerine asık suratla dolaşmayı tercih ediyor. Hediyesi ya da pastası olmasa beklentisi karşılanamadı diye üzgün olması ya da hayal kırıklığı bir nebze anlaşılabilir ama hayır öyle bir durum da yok. Hatta o kadar fazla hediyesi var ki önce hangisini açacağını bilemiyor.

Derken hediye paketleri arasında bir kıpırtı hissediyor, sonra hediyesi ondan kaçmaya çalışıyor. Hediye önde Rita arkada bir koşuşturmaca başlıyor. Sonunda Rita kutuda kendine bakan bir köpecik buluyor. Köpeğin aç olabileceğini düşünüyor ona bir şeyler ikram ediyor ancak onu ikramı talepleri izliyor. 

Köpeğe bir isim koymak için düşünürken köpeği sarsması, okşaması, çekiştirmesi bir işe yaramıyor.  Rita’nın aklına güzel bir isim gelince köpek onunla arkadaş olabileceğine karar veriyor. Sonra hediyeleri beraberce açmaya koyuluyorlar.

Sevgiyi ifade etmenin bir yöntemi olarak hediye alıp veririz. Tüketimi teşvik eden özel günlerde ise hediyelerin ayarı kaçabiliyor. Bir çocuğu hediyeler boğmak onun yalnızlığını gidermiyor. Rita, oynayacak bir arkadaşı olmayınca o kadar fazla oyuncaktan zevk almazken sahip olduklarını ona arkadaşlık eden bir canlı ile paylaşmanın, oyun oynamanın zevkine arkadaşı sayesinde varıyor.

Tudem tarafından yayımlanan Jean-Philippe Arrou-Vignod'nun yazdığı, Olivier Tallec'in resimlediği Rita ve Adsız dizisinde yer alan kitaplar okul öncesi dönemdeki çocuklar kadar okumayı yeni öğrenen çocuklara da hitap ediyor. 

Ebru Akkaş

2 Şubat 2015 Pazartesi

Bilyeler

İbo ve kedisi Pisi, sıcak bir günde, birlikte lunaparka giderler. Lunaparka girer girmez “şans, kadeer, taliih, kısmeet” diye bağrıldığını duyar ve sesin geldiği yere doğru yönelirler. Ses, içinde bir palyaçonun bulunduğu çadırdan gelmektedir. Çadırda, ucunda hediyeler asılı olan ipler vardır. İpi çeken kişi, ucunda asılı olan hediyenin sahibi olmaktadır. İbo kendine bir ip seçer ve çeker. Ancak hiç beklemediği bir şeyle karşılaşır: Ağır, toprak bir küp!

İbo, yokuşun başındaki evine kadar bu çok ağır küpü çıkarır. Hem İbo hem de Pisi içinde ne olduğunu çok merak etmektedir. Eve gelip de zar zor küpün kapağını açınca yine hiç beklemedikleri bir şeyle karşılaşırlar: “Pırıl pırıl, rengârenk yüzlerce cam bilye!” Bu çok etkileyici bilyeler o günden sonra İbo’da bir tutku halini alır. Başka hiçbir şeyle ilgilenmez; hatta arkadaşlarından bile uzaklaşır. Yalnızca o mu; Pisi de bilyeleri fare yerine koyarak oynamaktadır. Babası bu durumdan memnun değildir ve bir gün İbo’nun bilyelerini küpe doldurup hepsini pencereden aşağıya döker. Rengârenk yüzlerce bilyeyi gören çocuklar oynadıkları oyunu bırakıp bilyeleri ceplerine doldurmaya başlarlar.

Bu sefer de mahalledeki çocukların hepsi bilye oynamaya başlar. İbo da onlara katılmıştır... Aradan günler geçer ve bilye oynamaktan başka bir şey düşünmeyen çocukların anne babaları endişelenmeye başlar. Buluşup konuşurlar ve çocukları kurtarmak için bir oyun düzenlemeye karar verirler. Nasıl bir oyun mu? Okuyun göreceksiniz? Peki, anne-babaların planı işe yarayacak mı? Çocuklar bilye oynamaktan vazgeçecekler mi?

Behiç Ak’ın yazıp resimlediği Bilyeler, Günışığı Kitaplığı’ndan yayımlanıyor. Kitap 5 ve üstü yaş grubu için öneriliyor.

Behiç Ak’ın her kitabı gerek resimleri gerekse öyküsüyle çocukların her zaman ilgisini çekiyor. Kişisel deneyimlerimden de karşılaştığım her çocuğun Behiç Ak’ın birkaç kitabını mutlaka okumuş olduğunu söyleyebilirim. Çoğu kez hayranlarına da rastlıyorum. Onlar her kitabını okumuş oluyorlar elbette. O yüzden Bilyeler başlıklı bu resimli öykü kitabı da bir kez daha okurlarını, hayranlarını sevindirecek. Ancak, her ne kadar daha önce yazılmış olsa da, yakın geçmişimizde bilyeler çoğu kişi için farklı bir anlam kazandı. Bilyeler, kitapta neşe, birliktelik, paylaşma, arkadaşlık gibi duyguları çağrıştırıyor. Biz ayrıca başka duyguları da ekleyebiliriz.

Bir bilye önce bir çocuğun, sonra tüm mahallenin yaşamını değiştiriyor. O nedenle İbo’nun, anne-babaların düzenlediği yarışmadan sonra söylediklerine katılmamak zor doğrusu: “Bence, bu seferki yarışmaya büyükler de katılmalı.”
 
Tülin Sadıkoğlu