Her şey bir mezurayla başladı...
Teknik işlerden
sorumlu olan Mevlüt Bey, maden kapatılıp da tüm ölçüm aletlerinden yoksun
kalınca ölçüm yapmaya devam edebilmek için çareyi karısının mezurasını ödünç
almakta bulur. Böylece evdeki eşyaların boyutlarını ölçmeye başlar. İş bununla
da kalmaz, evlerinin bulunduğu arazinin sınırlarını ölçmeye kalkar ve bunun
sonucunda haritalardaki ölçümlerde hatalar olduğu sonucuna varır. Yalnızca
kendi arazisinde değil, komşularınınkinde de hatalar vardır. Haritalardaki
ölçülerle, kullandıkları araziler aynı değildir ve herkesin arazisi bir
diğerininkine girmiş gibi görünmektedir.
Köylüler şaşkınlık
içindedir. Kimse o güne kadar kimin arazisi kimin arazisini işgal ediyor, diye
düşünmemiştir. Ancak şüphe tohumları ekilmiştir bir kere. Herkes eline birer
metre alıp etrafı ölçmeye başlar. Hatta şehirden haritacılar getirtilir.
Sonunda gerçekten de arazi sınırlarıyla haritadakilerin arasında bir uyumsuzluk
olduğu ortaya çıkar. İnsanlar, haksızlığa
uğradıklarına inanmaya görsünler, en çirkin surat ifadelerini takınıp, en
bayağı lafları etmekten çekinmezler. Nasıl ve neden olduğu anlaşılmadan, kısa
sürede, Rıza Bey dışında hepsi birbirine düşman olmuştu[r].
Münevver Hanım, en
son yirmi yıl on beş gün önce geldiği köye tam da kimsenin birbiriyle konuşmadığı, dışarıya pek çıkmadığı, o yüzden köyün neredeyse terk edilmiş gibi göründüğü bir zamanda
gelmiştir. Üstelik bir eşeğin sırtında... Bir lokomotif delisi olan emekli öğretmen Münevver Hanım, tren
yolunun ulaştığı son ev olan dedesinin evine yerleşmeye gelmiştir. O güne dek
türlü türlü lokomotif fotoğrafı, oyuncak biriktirmiştir, ama artık kendisine ait gerçek bir tren istemektedir. Bütün bu planlarını anlattığı inanılmaz hikâyelerin yaratıcısı
olan İlyas önce kuşkuyla karşılar Münevver Hanım’ı. İlk defa hayalleri olan bir
büyükle karşılaşmıştır... Ama Münevver Hanım anlattıkça onun da aklına
yatmaya başlar.
Münevver Hanım, planlarını gerçekleştirmek için harekete geçer. Önce, “bu iş kadın işi değil, bu
iş bulaşık yıkamaya benzemez” ya da “raylar ortaya çıkınca ne olacak ki, asıl
onları tamir edebilmek önemli” diyen köylüler sonunda Münevver Hanım’a yardım
etmeye koyulurlar. Ray tamirinden iyi anlayan Tuncer Bey, vagon yapabilen Muzaffer
Bey, elinde mezurasıyla Mevlüt Bey, Mühendis Burak Bey, elektrikçi Rıza Bey ve
daha başkaları yavaş yavaş eski güzel günlerini de hatırlayarak çalışmaya
başlarlar. Bu arada, onların katkıları farklı olsa da olağanüstü hikâyeler
anlatan elektrikçi Rıza Bey'in kızı Meltem’i ve her şeyi insanlardan önce sezebilen yaşlı köpek İhtiyar’ı
da unutmayalım. Köyde olup bitenleri gözleyen İlyas, “Meğer insanlar, hayallerini bir yerlere kilitleyip kapatmış,” diye
defterine not düşecektir daha sonra, “Münevver Hanım bu
kilitleri teker teker kırıyor.”
Değerli yazar Behiç Ak’ın yazıp resimlediği Eve Giden Küçük Tren, Günışığı Yayınları’dan çıktı. Kitabı, dokuz
yaş ve üstü genç okur arkadaşlarımız için önerebiliriz.
Kimi zaman, belki
bilerek belki farkında olmayarak; hayallerimizi, bizi biz yapan heyecanlarımızı
kilitli dolaplara saklıyoruz. Olmadık nedenlerle içimize çekiliyor,
becerilerimizi, yeteneklerimizi nadasa bırakıyoruz. Daha sonra anlamsızlaşacak
gerekçelerle bir arada olmaktan vazgeçiyor, kendimizi yalnızlaştırıyoruz. Sevgili
Behiç Ak, bu kitabıyla, genç okurlarına bunu asla yapmamalarını, hayallerini
kovalamaktan asla vazgeçmemeleri gerektiğini gösteriyor. Zaman zaman engeller
bizi durdursa da bazen eşek sırtında bir Münevver Hanım bazen de sevdiğimiz
bir yazar hayatımıza giriveriyor ve bizi uyandırıyor.
Tülin Sadıkoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder