Bir bahar akşamı,
çoban ve sürüsü otlaklardan dönerken dişi keçilerden biri yavrular. Doğan bu siyah-beyaz
çok sevimli oğlağın ön bacakları tutmamaktadır. Bu haliyle yürümesi
imkânsızdır. Çoban, oğlağı kucağına alır ve ağıla kadar taşır. O günden sonra
da oğlağı heybesinde götürür her yere.
Küçük oğlak sürüdeki
diğer yavrularla birlikte büyümektedir. Birlikte eğlenirler de ama küçük oğlak
arkadaşları gibi dağlarda, tepelerde koşmayı hayal etmektedir. Günlerden bir
gün çoban, sürüsü otlarken bir yandan küçük oğlağa bakar, bir yandan da yere
bir şeyler çizer. Sonra bir ağacın dallarını keser ve bunları eğip bükmeye,
sepet gibi örmeye başlar. Küçük oğlak merakla çobanı izlemektedir. Çoban ne
yapmaktadır? Bunu ancak ertesi sabah öğrenecektir. Çoban, ön ayakları güçsüz
olan ve bu yüzden yürüyemeyen oğlak için bir bisiklet yapmıştır. Bu, biraz
değişik bir bisiklettir... O günden sonra oğlak sürüsüyle birlikte dağlara
tırmanır, onlarla birlikte otlar, oynar. Bununla da bitmez. Küçük oğlağı
bekleyen güzel bir karşılaşma daha var! Kitabı okuyunca bunun ne olduğunu göreceksiniz.
Feridun Oral’ın yazıp resimlediği Farklı Ama Aynı adlı resimli öykü kitabı Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı.
Engellilik
temasını oldukça naif bir şekilde ele alan kitabın, benim için öne çıkan yanı
olumlu havası. Başlığı bile tek başına çok şey ifade eden bu kitap bana ayrıca Mexico
City’de düzenlenen IBBY Kongresi’nde Meksikalı yazar Alicia Molina’nın yaptığı
konuşmayı hatırlattı. Molina çok genel olarak “herkes” kavramı üzerine konuşmuş
ve aslında “herkes”in nasıl kolaylıkla “biz” ve “diğerleri”ne bölünebileceğini söylemişti.
Molina, “biz”e benzemeyeni nasıl görmezden geldiğimizi, onları nasıl
ötekileştirdiğimizi de kendi kızıyla ilgili aktardığı anekdotlarla göstermişti.
Serebral palsili olan kızı Ana, yedi yaşındayken, herkesin ona bakmaktan neden kaçındığını
merak eder ve annesine, “Neden bana bakmak kötü? Ben de onlara bakarsam kabalık
mı etmiş olurum?” diye sorar. Bir başka sefer de ilkokulda kendisinden daha
ileri seviyede serebral palsili bir sınıf arkadaşı olduğunda, Alicia Molina
kızının belki de moralini yükseltmek için, konuşamayan ve bu nedenle iletişimi
gözleriyle sağlayan Jorge’nin durumunun gerçekten de “çooook” ciddi olduğunu
söyler. Kızı Ana’dan aldığı karşılık ise, “Anne, anlamıyorsun. Eğer onu
(kimseyle) karşılaştırmazsan Jorge mükkemmel (biri)”. Molina, kızından
gerçekten de iyi bir eğitim almış gibi görünüyor.
Kimi zaman iyi
niyetle, kimi zaman da nasıl davranacağını bilemeyenler kendilerinden farklı
olana sanki yoklarmış gibi davranabiliyor. Molina’nın da ifade ettiği gibi bunun
nezaketli olduğunu varsayıyorlar; ancak onların kendilerini dışlanmış
hissedebileceklerini düşünmüyorlar.
Feridun Oral’ın
kitabı tam da bu noktada farklı. Ön bacakları güçsüz olan oğlak doğduğu andan
itibaren kabul görüyor. Ne çoban ne de arkadaşları tarafından dışlanıyor; çünkü
küçük oğlak farklı ama aynıdır
aslında. Birlikte koşup dağlara tırmanamasalar da sürünün bir parçasıdır. Üstelik
aldığı pratik bir destekle, daha sonradan, onların yapabildiği her şeyi yapmaya
da başlar.
Bazen bir öykü
yalnızca bir öykü olmuyor okurlar için. Kapağını kapattığınızda öykünün
anlattılarının yol verdiği çağrışımlarla kitap sizi çok daha derin
farkındalıklara götürüyor. Feridun Oral’ın
kitabı bunlardan biri...
Tülin Sadıkoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder