14 Eylül 2015 Pazartesi

Farklı Ama Aynı

Bir bahar akşamı, çoban ve sürüsü otlaklardan dönerken dişi keçilerden biri yavrular. Doğan bu siyah-beyaz çok sevimli oğlağın ön bacakları tutmamaktadır. Bu haliyle yürümesi imkânsızdır. Çoban, oğlağı kucağına alır ve ağıla kadar taşır. O günden sonra da oğlağı heybesinde götürür her yere.

Küçük oğlak sürüdeki diğer yavrularla birlikte büyümektedir. Birlikte eğlenirler de ama küçük oğlak arkadaşları gibi dağlarda, tepelerde koşmayı hayal etmektedir. Günlerden bir gün çoban, sürüsü otlarken bir yandan küçük oğlağa bakar, bir yandan da yere bir şeyler çizer. Sonra bir ağacın dallarını keser ve bunları eğip bükmeye, sepet gibi örmeye başlar. Küçük oğlak merakla çobanı izlemektedir. Çoban ne yapmaktadır? Bunu ancak ertesi sabah öğrenecektir. Çoban, ön ayakları güçsüz olan ve bu yüzden yürüyemeyen oğlak için bir bisiklet yapmıştır. Bu, biraz değişik bir bisiklettir... O günden sonra oğlak sürüsüyle birlikte dağlara tırmanır, onlarla birlikte otlar, oynar. Bununla da bitmez. Küçük oğlağı bekleyen güzel bir karşılaşma daha var! Kitabı okuyunca bunun ne olduğunu göreceksiniz.

Feridun Oral’ın yazıp resimlediği Farklı Ama Aynı adlı resimli öykü kitabı Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı.

Engellilik temasını oldukça naif bir şekilde ele alan kitabın, benim için öne çıkan yanı olumlu havası. Başlığı bile tek başına çok şey ifade eden bu kitap bana ayrıca Mexico City’de düzenlenen IBBY Kongresi’nde Meksikalı yazar Alicia Molina’nın yaptığı konuşmayı hatırlattı. Molina çok genel olarak “herkes” kavramı üzerine konuşmuş ve aslında “herkes”in nasıl kolaylıkla “biz” ve “diğerleri”ne bölünebileceğini söylemişti. Molina, “biz”e benzemeyeni nasıl görmezden geldiğimizi, onları nasıl ötekileştirdiğimizi de kendi kızıyla ilgili aktardığı anekdotlarla göstermişti. Serebral palsili olan kızı Ana, yedi yaşındayken, herkesin ona bakmaktan neden kaçındığını merak eder ve annesine, “Neden bana bakmak kötü? Ben de onlara bakarsam kabalık mı etmiş olurum?” diye sorar. Bir başka sefer de ilkokulda kendisinden daha ileri seviyede serebral palsili bir sınıf arkadaşı olduğunda, Alicia Molina kızının belki de moralini yükseltmek için, konuşamayan ve bu nedenle iletişimi gözleriyle sağlayan Jorge’nin durumunun gerçekten de “çooook” ciddi olduğunu söyler. Kızı Ana’dan aldığı karşılık ise, “Anne, anlamıyorsun. Eğer onu (kimseyle) karşılaştırmazsan Jorge mükkemmel (biri)”. Molina, kızından gerçekten de iyi bir eğitim almış gibi görünüyor.

Kimi zaman iyi niyetle, kimi zaman da nasıl davranacağını bilemeyenler kendilerinden farklı olana sanki yoklarmış gibi davranabiliyor. Molina’nın da ifade ettiği gibi bunun nezaketli olduğunu varsayıyorlar; ancak onların kendilerini dışlanmış hissedebileceklerini düşünmüyorlar.

Feridun Oral’ın kitabı tam da bu noktada farklı. Ön bacakları güçsüz olan oğlak doğduğu andan itibaren kabul görüyor. Ne çoban ne de arkadaşları tarafından dışlanıyor; çünkü küçük oğlak farklı ama aynıdır aslında. Birlikte koşup dağlara tırmanamasalar da sürünün bir parçasıdır. Üstelik aldığı pratik bir destekle, daha sonradan, onların yapabildiği her şeyi yapmaya da başlar.

Bazen bir öykü yalnızca bir öykü olmuyor okurlar için. Kapağını kapattığınızda öykünün anlattılarının yol verdiği çağrışımlarla kitap sizi çok daha derin farkındalıklara götürüyor.  Feridun Oral’ın kitabı bunlardan biri...

Tülin Sadıkoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder