15 Kasım 2015 Pazar

"Bu öyküye peri masallarındaki gibi başlamak isterdim."



Bu öyküye peri masallarındaki gibi başlamak isterdim. Yani şöyle:


"Evvel zaman içinde bir Küçük Prens varmış. Kendinden bir parmak büyük bir gezegende oturur, hep bir arkadaş ararmış..." Hayatı yakından tanıyanlar için böyle bir başlangıcın daha gerçekçi bir havası olurdu.

Çünkü kimse kitabımı baştan savma okusun, istemem. Bu anıları kâğıda geçirene kadar az mı çektim. Arkadaşım koyununu alıp gideli altı yıl oluyor. Onu anlatmaya çalışmam, unutmak istemeyişimdendir.



Antoine de Saint-Exupéry, “Küçük Prens”i ülkesinden uzakta, Amerika’da olduğu bir dönemde, İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru yazdı. İki dünya savaşı görmüş, yaşanan “şiddet ve karmaşayla bir zamanlar kültürlerine, kurumlarına duydukları güvenleri erozyona uğramış” pek çok kişi gibi Saint-Exupéry’nin de “varoluşsal sorgulamalar yaşadığı, hayatın anlamının kaybolduğu ya da belirsizleştiği böylesi zamanlarda bir yalnızlık içerisine girdiği” söylenir. Diğerleri gibi dönemin materyalist bakış açısından rahatsız olan Saint-Exupéry bu dönemde şiirsel ifadelerin de gülünç bulunduğuna inanır. Bu duygular ve düşünceler kitapta “Küçük Prens’in ve anlatıcının yalnızlığıyla” aktarılmaktadır. Sonuçta her ikisi de, bir başlarına, “yaşamlarının anlamını ve kendilerini bulma yolculuğundadır”.  

Saint-Exupéry’nin, Amerika’da yazdığı kitabında döneme ait göndermelerin ve yazarın kişisel deneyimlerinin (uçağının Sahra Çölü’ne düşmesi, kardeşi François’nın ölümü) yer aldığı bir gerçek. Ancak Küçük Prens bundan daha fazlasını anlatıyor elbette. Bu küçük roman “insan doğasının bir çözümlemesini yapıyor, saflık ve sevginin önemini vurguluyor, dostluğun anlamını sorguluyor ve yetişkinliğin bir durum olduğunu, çocuksuluğu kaybetmemenin mümkün olabileceğini” hatırlatıyor. Tam da bu nedenlerle, yıllardır, okurlar için Küçük Prens "evrensel ve zaman ötesi" bir kitap olmuştur.

Kitapla ilgili tartışılan bir başka konu da “Küçük Prens”in yetişkinler için mi, çocuklar için mi yazıldığıdır. Tartışmaları daha da ileriye götürecek olursak: “Küçük Prens” bir alegori mi, masal mı, mesel mi, çocuk kitabı mı yoksa bir fabl mıdır? Bir araştırmada öne sürüldüğü gibi kimilerine göre kitap Saint-Exupéry’nin yaşamı ve yaşam felsefesinin otobiyografik bir alegorisidir. Örneğin kitaptaki “gül” Saint-Exupéry’nin karısı Consuelo, baobaplar da Nazilerdir. Aynı çalışmada yazarın kendi ülkesine karşı duyduğu sorumluluk duygusunun Küçük Prens’in gezegenine duyduğuyla aynı olduğu söylenir. Kimilerine göre kitap başlı başına insanlara verilen bir mesaj, kimilerine göre ise yapılan bir “davet”tir. Kimi eleştirmenlere göre de tıpkı Hans Christian Andersen’inkiler gibi yalnızca bir masaldır ve hem çocuklar hem yetişkinler içindir. Tema ya da mesajlar bir çocuğun bakış açısıyla işlenir ve aktarılır, ancak kitap tüm okurlara seslenir.

Hangi edebi türe girerse girsin, hangi yaş grubu hedeflenmiş olursa olsun ya da ister otobiyografik ister kurmaca olsun neredeyse bütün dünya dillerine çevrilen Küçük Prens, her yaşta tekrar tekrar okunan bir başucu kitabı, bir klasik olmuştur. Değeri ve önemi tartışmasız çok büyük olan bu kitap özellikle şu günlerde yeni ya da tekrar okuyacak olanların yüreğine su ve umut serpecektir.

Tülin Sadıkoğlu


Not: Bu yazı, daha önce, Bir Kitap Lütfen'de 30 Ağustos 2013 tarihinde yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder