3 Kasım 2015 Salı

Duvarlar Resim Olsa

Fulya, yeni taşındıkları eve henüz alışamamıştır. Eski evini, oradaki yaşamını ve insanları çok özlemektedir. Gecekonduların yerine kurulan bu yeni mahalledeki sitedeki yaşam ise Fulya’ya çok sessiz ve sıkıcı gelmektedir. Öyle ki kendini bu sessizliğin ortasında bulan Fulya, kimi zaman çığlık atar, ulur ve sirene benzer sesler çıkarır.

Bir gün annesi evdeki ekmeğin bitmek üzere olduğunu söylediğinde Fulya bunu etrafı keşfetmek için bir fırsat olarak görür. Bakkala ekmek almak için kendisi gidecektir; bu arada komşularına da bir ihtiyaçları olup olmadığını soracaktır. Annesi tam ikna olmamıştır, sonuçta yeni taşındıkları bu yerde henüz kimseyi tanımamaktadırlar. Ancak Fulya çoktan kapıyı aralamış, bozuk paraları almış evden çıkmak üzeredir ki tam o esnada karşı evin kapısı aralanır. Başında beresi ve okyanus mavisi gözleriyle kendi boylarında bir kızla karşı karşıya kalır Fulya. Neşelenen küçük kız, karşılarında bir arkadaş olmasının keyfiyle bakkala gider. Burada da başka çocuklarla karşılaşır, ama onun aklında, içinde sıçrayan minik balinaların bulunduğu okyanus mavisi gözleriyle karşı dairedeki kızdır.

Fulya’nın odasının penceresi komşularının mutfak balkonuna bakmaktadır. İki kız buradan birbirleriyle haberleşmeye, konuşmaya, bir şeyler paylaşmaya, hatta sonraları mektuplaşmaya başlar. Ancak her defasında bir parmak, bereli kızı pencereden çeker.

Bir sabah, Fulya, bereli kızı pencerede göremez. Annesinden komşularına gitmelerini ister, ama bugünlerde gidemeyecekleri yanıtını alır. Ertesi sabah ise bereli kızı yüzünde bir maskeyle görür. Bir terslik olduğunu hisseder, Fulya. Bereli kız kısa bir süre sonra yine bir parmak tarafından içeriye çekilir.

Nihayet bir gün iki kız bir araya gelir. Yüzündeki maskeden kurtulsa da beresi hâlâ başındadır, okuyanus gözlü kızın, yani Gülce’nin. El sıkışmaları, öpüşmeleri de yasaktır. Birbirlerine iki karıştan çok yaklaşamayacaklardır. İkisi için de tüm bunların hiç önemi yoktur. “Aylardır tanışıyormuş kadar yakınlar zaten.”

Günler böylece geçer, Fulya okula başlar. Gülce de gelmiştir okula. İki kız çok mutludur. Ancak lösemi olan Gülce, bir süre sonra, nakil için hastaneye yatmak durumunda kalır. Okulda olmasa bile Gülce, kendinde bir şeyler bırakmıştır: Bir kadın resmi ve resmin altında bir yazı. Şöyle yazmaktadır: “Duvarlar resim olsa...”. Öğrenciler, öğretmenlerinin de teşvikiyle bu resmi şarkılı resimlerle doldurmaya koyulurlar. Hastanedeki arkadaşlarına da mektuplar, okul anıları ve türlü türlü başka şeyler yollarlar. Bu arada okulun duvarları şarkılar, uçuşan hayaller ve renklerle harika görüntüler sunmaktadır artık...

Çocukların çok severek okuduğu kitapların yazarı Sevim Ak’ın yazdığı Duvarlar Resim Olsa, Doğan Egmont’tan çıktı. Kitaptaki resimler ise Anıl Tortop’a ait.

Sevim Ak, yine, en zor konulardan birini gerçekliğini bozmadan, olabildiğince naiflikle ele almış ve böylelikle ortaya sevecen bir dostluk öyküsü çıkmış. Uzun tedavi süreçleri gerektiren hastalıklar ya da engellilik gibi insanların nasıl davranacaklarını bilemedikleri durumlar için adeta bir yol gösterici bu kitap. Bir arkadaş arayışı sonucunda bulduğu dostunun hastalığı ne Fulya ne de Gülce için asla bir engel olmamıştır örneğin. İki küçük kızın yapacaklarını yapmışlar, sevinçleriyle ve kederleriyle, kimi zaman çekişmeler ve küskünlüklerle dostluklarını büyütmüşler, birbirlerinin yaşamlarını güzelleştirmişlerdir. Değerli yazar Sevim Ak da bu dostluk öyküsünü, tıpkı çocukların duvara çizdiği resimler gibi şarkılı, şiirli bir dille aktarmış.

Kitap, yayınevi tarafından 10 ve üstü yaş grubu için öneriliyor.

Tülin Sadıkoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder