7 Mart 2016 Pazartesi

Okumayı Sevmeyen Çocuğun Hikâyesi

“Herkes en çok hoşuna giden şeyi okur,” der annem her zaman. “Örneğin, Elisa vampirleri seviyor, ağabeyin Tobia ise hikâyeleri, baban gezi kitaplarını, ben ise anı kitaplarını seviyorum. Ya sen?”

“Anne, ben okumayı sevmiyorum!”

Herkes kitap okumanın ne kadar güzel olduğunu söylese de Anna tam aksini düşünür. Kitap okumak üzere oturduktan on dakika sonra bacakları hareketsiz kaldığı için ağrımaya başlar; yarım saat geçince gözleri yanar, esnemeye başlar; bir saat geçince ise esnemekten “yüzü gözü birbirine girer”. Annesine göre henüz mükemmel kitabını bulamamıştır. Öğretmeni ise mükemmel kitabın okumaktan aslı bıkmayacağı kitap olduğunu söyler. Anna’ya göre böyle bir kitap yoktur! Bunun üzerine öğretmeni ona bir ödev verir: Anna okulun kütüphanesine gidecek, orada mükemmel kitabını bulacak ve ertesi gün sınıfta okuyacaktır.

Anna, kütüphane sorumlusunun yönlendirmesiyle gittiği bölümde “ince kitaplar”, “daha ince kitaplar” ve “en inceleri” olduğunu görür. İçlerinden en incesini alır. Bu, eski bir kitaptır; kapağında altın yaldızlı bir kapı, içinde de sararmış iki sayfa ve burada da tek bir cümle vardır: Her kitap, unutulmaz bir maceraya açılan bir kapıdır. Bu sayfayı çevirdiğinde, düşlerin dünyasına gireceksin. Anna’nın düşlerindeki dünya kitapsız bir dünyadır. Böyle söyleyerek sonraki sayfaya geçer, ama ikinci sayfa bomboştur. Tuhaf gelir bu, Anna’ya... Tam o sırada çalışma masasına doğru uzanan bir gölge fark eder. Yaklaşan fırtınanın ilk habercisidir bu gölge. 

Yağmur bütün gece sürer, ama sabah hava açmıştır. Anna’nın düşlerinin dünyasına... Yani, kitapsız bir dünyaya. Önce ağabeyinin, sonra sırasıyla ablasının, babasının ve annesinin kitapları kaybolur. Kitaplıktaki kitaplar, kitapçıdaki, hatta bütün şehirdeki kitaplar yok olmuştur. Okulda da kitap kalmamıştır. Bu, tam da Anna’nın istediği şeydir. Ancak o sırada ortalıkta kalan tek kitabın, en büyük dileğini gerçekleştiren en ince kitap olduğunu fark eder. Bunun üzerine kütüphane görevlisinin yanına gider. 

Anna, kütüphane görevlisinin sımsıkı bağlandığını ve Ejderha Smaug, Kötü Canavar, Mavi Peri, Pinokyo ile Kötü Kalpli Cadı tarafından çevrelendiğini görür. Kütüphane görevlisine kızgındırlar; çünkü kitaplar, yani bu masal kahramanlarının evi,  kaybolmuştur ve onlar da yuvasız kalmışlardır. Tam o sırada Kötü Canavar, “Burnuma çocuk kokusu geliyor,” diye gürler, “kıllı koca elini” uzatır ve Anna’yı yakalar. Kitapların kaybolmasına sebep olanın Anna olduğu ortaya çıkmıştır. Yuvalarını kaybeden tüm bu masal kahramanları Anna’nın, kitaplarla ilgili düşüncesini değiştirebilecekler mi? Kitapların geri gelmesini sağlamaya onu ikna edebilecekler mi? Anna, nihayet, kitapların büyüleyici dünyasını keşfedebilecek mi? 

Miriam Dubini’nin yazdığı, Francesca Carabelli’nin resimlediği, Filiz Özdem’in Türkçeleştirdiği Okumayı Sevmeyen Çocuğun Hikâyesi, Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanıyor. Kitap, 7-9 yaş grubu için öneriliyor.

Tülin Sadıkoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder