25 Nisan 2016 Pazartesi

Heinrich Böll'den Balık Tutma Dersi

Nobel Edebiyat Ödüllü Alman yazar Heinrich Böll'ün öyküsü Balık Tutma Dersi, Bernard Friot tarafından uyarlaması, Emile Bravo'nun resimleri ile çizgi roman olarak ülkemizde de yayımlandı.

Kitaplarında savaşı, hayatın zorlu yanlarını anlatan Böll’ün, Balık Tutma Dersi'nde çalışma hayatına değindiği biliniyor.

Balık Tutma Dersi’nin hikâyesi kısaca şöyle: Küçük bir sahil kasabasında kendi halinde balıkçılık yapan biri sandalında dinlenirken rıhtımdan gelen fotoğraf makinesi sesinden rahatsız olur. Sohbet etmeye meraklı bu turist kaptanla konuşmak için havayı, denize açılmayı bahane eder. Bu meraklı turist ile konuşmaya hiç niyeti olmayan kaptan karşısındakinin ısrarına karşı koyamayacağını anlayarak kendini olayın akışına bırakır. Hemen, “İşinize burnumu sokmam istemem,” diyerek konuya giriş yapan turist, kaptana nasıl çalışması gerektiğini, işleri nasıl büyütebileceğini, nasıl istihdam ve kâr sağlayabileceğini iştahla anlatır. Tatilde bile kendini iş düşünmekten alıkoyamayan bu turist kaptanın emekliliğe kadar tüm iş hayatını planlar. Kaptansa bu planların hiçbiri ile ilgilenmez.

İnsan ne için çalışmalıdır sorusunu hatırlatan bu öykü, sistem eleştirisi getirirken insanın gözünün doymak bilmemesini, çalışma sınırlarını belirlemekte ne kadar zorlandığını bizlere bir kez daha hatırlatıyor. İnsanın kendi hayatı, yaşamda zevk duyduğu şeyleri yapmasının daha fazlasını isteme ve kazanma hırstan daha önemli değerli olduğunu gösteriyor.



Her yaştan okura hitap eden, öyküsü kadar çizimleri ile de dikkat çeken Balık Tutma Dersi’ni Figen Müge Erel'in Türkçeleştirdiği. Kitap Desen Yayınları tarafından yayımlandı.

Ebru Akkaş

18 Nisan 2016 Pazartesi

Dünyanın En Şişmanı

Günlerden karne günüdür. Berk’in karnesi kıl payı aldığı geçer notlarla doluyken, kız kardeşi Simge onur belgesi almıştır. Karnesindeki notlar yüzünden evde “çıngar” çıkacağını düşünür, Berk. Ne evde oturmak, ne akrabalarını görmek, ne de komşularıyla karşılaşmak ister. Ancak alt komşusu Melike Hanım’a, en üst kattaki komşusu Mısra Abla'ya, “her işe maydanoz” Sinan Bey’e, muhasebeci Esra Hanım’a, apartmanın en yaşlısı Melike Hanım’a yakalanmaktan kurtulamaz. Hepsinin Berk’in karnesindeki notlarla ilgili söyleyeceği bir şey vardır. Her ne kadar duyduğu şeyler onu sarssa da, üzse de Berk, onlarda gördüğü olumsuzlukların hiçbirini dillendirmez. 

Karnesini ellerinden kurtarıp soluğu evde alır. Ancak karneyle ilgili duyacakları henüz bitmemiştir... Daha halasının evindeki kutlama partisine gideceklerdir. İşte, tatilde çıraklık yapma fikri de bu partide ortaya atılır. Hangi işte çalışabileceğine dair duyduğu her söz Berk’i boğacak gibi olur, kendisini bir bahaneyle evden dışarı atar. Eve gittiğindeyse onu annesi beklemektedir. Önce karnesinden, okuldaki başarısından konuşurlar. Annesi, Berk’in yalnızca karnesindeki notlardan değil; onun maymun iştahlılığından, bir şeye başlayıp bitirmeyişinden dem vurur. Keman, tenis, futbol, yüzme... Berk, her birine hevesle başlamış; ama kendince çok geçerli nedenlerle kısa sürede de hepsini bırakmıştır. Annesi, Berk'in gerekçeleri karşısında ona laf anlatmaya çalışmaktan yorulur ve konu, Berk’in yaz tatilinde çıraklık yapmasına gelir. Anlaşılan bundan kaçış yoktur.

Berk, önce bir kargo şirketinde, daha sonra bir esnaf lokantasında ve son olarak da robot giysileri üreten bir iş yerinde çalışır. Sonuncu işinde Berk kendine en uygun, yapmaktan en keyif aldığı işi bulmuştur: Uyumak. Bunu babasına söylediğinde, babası onu “yemek üstüne yan gelip yatmanın yan etkileriyle” ilgili uyarır. Berk, sonunda dünyanın en şişmanı seçilme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bunu bir uyarı değil, bir hedef olarak algılayan Berk dünyanın en şişmanı seçilip Rekorlar Kitabı’na girmeye karar verir. Artık ne annesi, ne babası, ne de bir başkası ona karışmaz. Günleri parkta küçük bir tur atmakla, sonra da sessiz bir köşede uyumakla geçer. Bu böyle devam eder; ta ki reklam panosunda kendi fotoğrafını görene kadar. Reklamda, metro istasyonunda son yolcusunu bekleyen dolu bir tren ve bankta yatan işsizin biri vardır. Bankta yatan Berk’in ta kendisidir. Ancak onun ilgisini çeken dudağının kenarındaki kırmızı lekenin “taptaze bir çiçek güzelliğinde” çıkmış olmasıdır. Berk, bunun, fotoğrafı çeken kişinin marifeti olduğunu düşünür. Hemen eve gidip dolabına tıkıştırdığı fotoğraf makinesini bulur ve fotoğraf çekmeye başlar. Çekmeyi istediği fotoğrafı bulana kadar denemeler yapar, Berk. Böylelikle mahallesine, mahallesinde yaşayan ama hiç selamlaşmadığı kişilere daha farklı bir gözle bakmaya başlar. Berk’in fotoğraf çekme konusundaki hevesi annesini ve babasını da mutlu eder. 

Berk, bir gün çektiği fotoğrafları sergiler. Kardeşi Simge de bir şekilde bunun parçası olmuştur. Fotoğrafların mahallede yaşayanlar üzerindeki etkisi ise muazzamdır. Berk, peşine düştüğü fotoğrafları çekmiştir; şimdi ise ilgisi bambaşka bir konuya yönelmiştir. Tekrar fotoğraf çekmeye başlar mı, bilinmez; ama Berk’in yarattığı etkinin devam edeceği muhakkak.

Çocukların çok sevdiği, her yeni kitabını heyecanla beklediği Sevim Ak, son romanı Dünyanın En Şişmanı’nda, başarıya dair bilindik kalıpların dışında kalan bir çocuğun hikâyesini anlatıyor. Bunu yaparken günümüz dünyasının, insanların yaşamları üzerindeki etkilerine de değiniyor. O nedenle kitap pek çok farklı okumaya açık. Ancak benim için bu kitabın en önemli yanı samimiyeti ve gerçekliği. Karşımızda stereotipler ya da hayatta başarıyı yakalamaya dair büyük öğütler yok. Gerçek yaşamın içinden gerçek insanlar, gerçek duygular var. Kitaptaki karakterlerin öne çıkan yanları ise örneğin: Berk, kendisiyle son derece barışık olması, baskılara boyun eğmemesi ve keyif aldığı şeylerin peşine düşebilmesi bakımından cesur bir çocuk. Anne-babası ise okuldaki vasat başarısı karşısında çocuklarının geleceğiyle ilgili kaygı duysa da bir yandan Berk’le iletişim kurmaya, onu anlamaya çalışmasıyla dikkat çekiyor.

Değerli yazar Sevim Ak’ın yazdığı, Ayşin Eroğlu’nun resimlediği Dünyanın En Şişmanı, Doğan Egmont tarafından yayımlandı. Kitap, 9 yaş ve üstü okurlar için öneriliyor.

Tülin Sadıkoğlu

11 Nisan 2016 Pazartesi

Bologna Çocuk Kitapları Fuarı 2016


54. Bologna Çocuk Kitapları Fuarı, 98 farklı ülkeden 25 binin üzerindeki ziyaretçi ve 1200 katılımcı ile 4-7 Nisan 2016 tarihlerinde gerçekleştirildi.

Bu yıl fuar son yıllara kıyasla daha kalabalıktı. Geçen yıl koridorlarda rahat rahat gezilirken bu yıl bazı salonlarda yoğunluktan yürümek bile oldukça zordu.

Bu yılki onur konuğu Almanya'ydı ve Almanya görsel açıdan oldukça zengin bir stand ile fuarda yer aldı. Ayrıca ağırlıklı Alman Yayıncıların yer aldığı 30. Salon'da Alman illüstratörlerce hazırlanmış kitap ağaçları sergisi yer alıyordu ki bence fuarın en güzel mini sergilerinden biri oydu. Bana Ağacını Anlat diye çevirebileceğimiz başlıktaki sergide ağaçlar Alman sanatçılar tarafından bezenmişti. Her ağacın altında illüstratörün biyografisi yer alıyordu.


Kitapların yayın haklarının satıldığı fuarda dikkat çeken noktalardan biri sessiz kitap adı verilen ve öykünün sadece resimlerle anlatıldığı kitap sayısındaki artış dikkat çekiciydi. Sessiz kitapların çeviri gerektirmediği için ticari açıdan da daha şanslı bir alan olduğu konuşulanlar arasındaydı. 

İllüstratörler Sergisi 50. yılını özel bir sergi ile kutladı. 1967-2016 yılları arasında bu seçkide yer almış 50 sanatçının eserinin yer aldığı sergi aynı zamanda çizimlerdeki değişimi ve eğilimleri göstermek amacını da taşıyordu. Shaun Tan, Suzzy Lee, Quentin Blake gibi sevdiğim illüstratörlerin işlerinden oluşan sergide Türkiye'den bir sanatçının işi yer almıyordu. 


Bologna Çocuk Kitapları Fuarı, aynı zamanda çocuk edebiyatının büyük ödüllerinin sahiplerini bulduğu bir fuar. İki yılda bir verilen Hans Christian Andersen Ödülü'ne bu yıl Çinli yazar Cao Wenxuan ve Alman illüstratör Rotraut S. Berner değer görüldü. 

Çocuk Edebiyatının Nobel'i sayılan Türkiye'nin de 2 yazarının adaylar arasında olduğu ALMA ödülüneyse İngiliz Meg Rosoff sahip oldu.

Bologna Çocuk Kitapları Fuarı'nın düzenlediği 3 binden fazla başvuru alan ve 77 illüstratörün işlerinin seçildiği İllüstratörler Sergisi'nde ödül Meksikalı Juan Palomino'ya verildi. 

Bologna Çocuk Kitapları Fuarı'nda Türkiye'nin konuk ülke olması için görüşmeler halen devam ediyor. Belki yakın bir zamanda bu netleşir ve Türkiye de gelişen çocuk yayıncılığını sergileme fırsatı bulur. Yalnız bunun için ticari kaygı gözetmeksizin artistik denilen tarzda kitapların sayısının artmasında fayda var.

Ebru Akkaş