27 Haziran 2016 Pazartesi

Süper Futbolcular

Süper Futbolcular, adından da anlaşılacağı gibi futbol oynamayı seven bir grup çocuğun macerasını anlatıyor. Öykü, bir futbol kulübünde top koşturan Toni, Clemens ve arkadaşlarının ligdeki en güçlü takım ile kaderlerini belirleyecek maça çıkması ile başlar. Maçın skoru maalesef ne onları ne de antrenörlerini hoşnut eder. Onları motive etmesi gerekirken bağırıp çağırmayı tercih eden antrenörleri Schäfer yine yapacağını yapar ve savunma oyuncusu Clemens'e demediğini bırakmaz. Bu sözler bardağı taşıran son damla olur ve çocuklar antrenörlerine isyan bayrağını çekerler. Antrenörleri Clemens'i takımdan atınca bu haksızlığa dayamanayan Toni'de kalecilik görevini bırakır.

Takımdan atılan bu çocukların futboldan vazgeçmeye hiç niyetleri yoktur. Diğer kulüpleri kendilerine uygun görmeyince Toni'nin aklına bir futbol kulübü kurmak gelir. Artık bu aşamada büyükler devreye girer. Kulüp kurulmasına kurulmuştur ama ufak tefek de olsa çözülmesi gereken mevzular vardır. Öncelikle kulüp için futbolcu ve isim bulmaları gerekir. İsim işini 'Süper Futbolcular' adı ile hemen hallederler. Oyuncuları da kapı kapı dolaşarak toplarlar. Asıl problemse ekibin başında bir antrenör ve ona verecek paralarının olmamasıdır.

Rakiplerini küçümseyip ilk maçlarını kaybettikten sonra bir antrenör bulmaları artık farz olmuştur. Bunu halletmek içinse; "Futbol antrenörü aranıyor. Karşılığında ne yazık ki para veremeyeceğiz, ama takımımız mükemmel. Süper Futbolcular" yazılı bir ilanı Spor Yüksek Okulu'nun duyuru panosuna asarlar. İlânlarına cevap gelmesine gelir ama bu iyi midir kötü müdür bilemezler bir türlü. Birincisi ilâna cevap veren bir kadındır. İkincisi bu kadının bir koşulu vardır. Bu vakte kadar antrenörü kadın olan bir futbol kulübü hiç duymasalar da bunu pek önemsemezler ama antrenörün bitirme projesi için kızlarla dans etme fikri kabul edilemezdir. Nihayetinde yapılan oylama ile bu sıkıntı aşılır.

Ve antremanlar başlar. Yeni antrenörleri onlara ne yapmaları gerektiğini söylemekle kalmaz aynı zamanda idmana katılır. Bu çocuklar için inanılmaz bir değişikliktir zira o vakte kadar hiçbir antrenör onlarla idmana çıkmamıştır. Ardından gizli gizli dans dersleri de başlar... Çalışmalar hem sahada hem de pistte memnun edici şekilde devam edip gider. Çocuklarımız zorlu rakiplerinin yanı sıra eski kulüplerine karşı oynadıkları maçları alınlarının akı ile tamamlarlar.

Christian Tielmann'ın yazdığı, FOM Kitap tarafından yayımlanan Süper Futbolcular, insana çocukluğunda sokakta oynadığı oyunları hatırlatıyor. Yenmeyi yenilmeyi,  dayanışmayı, çürük elmaları bir de mızıkçıları tabii ki... 

Ebru Akkaş

20 Haziran 2016 Pazartesi

Berk Mucit Oldu

Berk’in, mucitlere bazı eleştirileri var. Pek çok buluş yapmıştır mucitler, ama hiç çalışmadan beş alınan ödevi ya da on kilo yesen de hasta etmeyen dondurmayı bulan yoktur. Peki ya televizyonu icat eden mucide ne demeli... Düğmesine basıp açmayı bulanlar kapatmayı da akıl etmiştir; ama babası filmi kapattırıp Berk’i erkenden uyumaya yolladığında rüyada devam eden filmi bulan olmamıştır.

Berk, ev içindeki sorunlara da çözümler üretir. Örneğin; sürekli pırtlayan erkek kardeşi için ses geçirmeyen külot; babasının özellikle misafirliğe giderken giymesi için ütülendikten bir saat sonra kot pantolona dönüşen kumaş pantolon; tatile giderken boş, dönerken dolu olan bavulların taşınmasını kolaylaştırmak için vakumlu bavul... Berk’in bu “icatlarını” duyan anne-babası çok heyecanlanır ve oğullarının bir mucit olduğunu düşünerek onu üstün zekâlılar okuluna götürmeye karar verirler.

Üstün zekâlılar okulunda bir zekâ testine girer, Berk. Sonuçlar bir hafta sonra açıklanacaktır. Bu süre içinde de okulun müdürü Berk’ten o güne kadar yapmadığı yepyeni bir icat yapmasını ister. Bu ödevden sonra Berk’in evdeki yaşamı birdenbire değişir. Onu gün içerisinde pek çok kez bakkala yollayan annesi alışverişini artık kendisi yapmaktadır. Babası ise onu teşvik etmek için tuvalete bile defterle kalem koymuştur. Öte yandan küçük kardeşi Cem ise Çin filmi izlemiyorsa sürekli sesler çıkartmakta ya da pırtlamaktadır. Annesi, Berk’in böyle gürültü patırtı içerisinde mucit olamayacağına hayıflanırken o anda oğlanın kafasında bir “icat şimşeği” çakar. Bir gramafon borusu, çeşit çeşit elektronik eşya ve babasının elektronik turist çevirmeni ile bir “Cem Çevirmeni” icat eder. Bu aleti Cem’in konuştuğu dile en yakın olan Çinceye ayarlamıştır. Üstelik alet işe yarar gibi görünmektedir; çünkü Cem’in agularını, bağırıp çağırmalarını Türkçeye çevirmektedir. Söyledikleri ilgisiz olsa da Berk’in annesi ve babası oğullarının bir dahi olduğuna inanırlar. Konu komşu, okuldaki arkadaşları ve öğretmenleri, Berk’in Uzakdoğu’da dayısı, hatta dayısıyla birlikte gelen Çinliler...Berk’in buluşuna ilgi gösterirler. İşte tam bu noktada işler çığırından çıkar. Ne mi olur? Kitabı okuyunca göreceksiniz.

Kaan Elbingil’in yazdığı, Merve Atılgan’ın resimlediği Berk Mucit Oldu başlıklı resimli çocuk öyküsü kısa bir süre önce Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlandı. Kitap, 7 yaş ve üstü çocuklar için öneriliyor.

Yazar, çocuklar için yazdığı bu ilk kitabında, serbest bırakıldığında çocukların hayalgücünün gerçekten de sınırı olmadığını gösteriyor. Bunun yanı sıra, Kaan Elbingil’in kitabı, özellikle günümüzde öne çıkan bir konuyu mizahi bir dille ele alması açısından ayrıca dikkat çekiyor: Çocuklarına iyi bir gelecek sunmak isteyen ebeveynlerin, kimi zaman, çocuklarıyla ilgili kurdukları hayallerin, hatta beklentilerinin sınırı olmayabiliyor. Bu kötü değil elbette, ama ebeveynlerin kurdukları hayallerin çocukların istekleriyle, yetenekleriyle buluşması özellikle çocuklar açısından çok önemli bana kalırsa. Beklentilerle boğmadan, sorumluluklarla ezmeden çocukların kendileri olmalarına yardım etmek, istek ve yeteneklerini teşvik etmek ama bunu ayakları yere sağlam basarak yapmak bir ebeveynin çocuğuna verebileceği en değerli katkı olacaktır. Tam da bu nedenle Berk Mucit Oldu hem çocukların, hem de anne-babaların, keyif alarak ama bir yandan da kendilerini sorgulayarak okuyabilecekleri bir kitap.


Tülin Sadıkoğlu 

12 Haziran 2016 Pazar

Şair Kısakulak

Kısakulak, küçük bir tavşan olduğu yıllardan bu yana yalnızdı. Sınıfta arkadaşları bir kulağı diğerinden daha kısa olduğu için onu kızdırıp dururlardı. 

Brezilyalı yazar Eva Furnari'nin Türkçeye çevrilen ilk kitabı Şair Kısakulak'ta küçüklüğünden beri yalnız olan, kendini insanlardan soyutlayan, kendi halinde yaşayan Kısakulak'ın hikâyesini anlatıyor. Ya da gerçekten onun hikâyesini anlatıyorken başka şeylerden bahsediyor olabilir mi dersiniz?

Kısakulak günlerini sohbet etmeden, misafir kabul etmeden çok güzel geçirebiliyordu. Kendi kendiyle çok şey paylaşanların başkalarıyla da paylaşmak istediği şeyler olduğu için de kitap yazıp yayımlıyordu. Ancak kendi iç dünyasına o kadar dönüktü ki dışarıda neler olup bittiğini pek anladığı söylenemezdi.
Ta ki bir gün okurlarından gelen bir mektubu okumaya karar verdiği güne kadar. Sonra hiçbir şey Kısakulak'ın eski günlerindeki gibi olmadı. 

Okuduğu bu mektup onu rahatsız etti çünkü övgüden ziyade bir eleştiri mektubuydu bu. Okuru, kafasına takılan şeylerin sadece kafasını meşgul etmesiyle yetinmemiş asıl muhatabına bu soruları yöneltmek istemişti. Kısakulak önce okuduklarından çok rahatsız oldu. Kabul etmek istemiyordu ona yazılanları. Üzerinden vakit geçtikçe okurun haklı olabileceğini düşünmeye başladı. Sonra okuru ile iletişime geçti. Mektuplarını yanıtladı, ona yeni öyküler yazıp gönderdi. Nihayetinde kendi çemberinden çıkmayı başardı. Tüm bunları da edebiyatın imkânlarını kullanarak yaptı. 

Şair Kısakulak, fiziksel özellikleri nedeniyle kendini farklı hisseden birinin duygularını vermekle kalmıyor daha da fazlasını yapıyor. Eva Furnari, aslında Kısakulak'ın hikâyesini anlatıyormuş gibi gözükerek yazı ile neler yapılabileceğini bu incecik kitabında ustalıkla anlatmayı başarmış. 

Furnari kendi kitabını resimleyen şanslı yazarlardan biri. Aslında 2007 Jabuti En İyi İllüstrasyon Ödülü’nün de sahibi olduğu düşünülürse olayı sadece şansa bağlamamak daha doğru bir yaklaşım olabilir.  Tudem Yayınları tarafından yayımlanan kitap Nazlı Gürkaş tarafından çevrildi. Kitap 8 yaş üstü herkes tarafından zevkle okunabilir.

Ebru Akkaş